Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mutlu Musunuz!

    Arkadaş biz ne ara bu kadar sığ insanlara dönüştük? Bekleyin aklımda şekillendirdiğim farklı bir yazı daha var. Sözde kadın hakları savunucusu olduğunu iddia eden ve bunların trenine atlayıp gözü kapalı hikaye ve twit atanlar hakkında. Ama bu yazı biraz daha farklı. Bu yazı bir çöp hakkında.      İsmini şimdi hatırlayamadığım bir ünlü şöyle diyordu: “eskiden chp zamanında istanbulda çöp dağları vardı” gibi aslında olmayan, tamamen siyasi propaganda olan bir ifadedesi, beyanatı bulunuyor. Size acı olanı söyleyim mi şimdi sadece istanbulda değil her yerde çöp dağları var. Ama normal çöp değil bu. Bildiğin çöp insanlarla doldu heryer. Çöp insanlar. Çöp gibi insanlar. Kokuşmuş, yozlaşmış, iğrenç, mide bulandıran insanlarla doldu heryer. Mutlu musunuz yaratımınızdan eyyy siyasiler ha soruyorum size mutlu musunuz? Hani soruyordu ya satılmış muhabiriniz! Mutlu Musunuz!     Zaten kötüydü. Ben kendimi bildim bileli hep şu kokuşmuş durum vardı. Hangi durum? ahan da bu durum: taraf olmak. Ada

Ama Onlar da Şunu Yaptıcılar

    Bir derdim var anlatmak istediğim. Çok uzun zamandır insanları gözlüyorum ve bunun sonucunda bazı sınıflandırmalar yaptım, tecrübeler edindim ve bunları paylaşmak istiyorum. Bir seri şeklinde bu gözlemlerimi yazmayı düşünüyorum. Eğer kanser olmaya hazırsanız en sevmediğim en sinir olduğum bir düşünce safsatasıyla başlıyorum yazmaya. Bu da ama onlar da bunu yaptıcılar.      Hepiniz bu saçmalığı, bu safsatayı, bu mantık zehirlenmesini, bu zeka fukarası ifadeyi kullanan birisiyle mutlaka karşılaşmışsınızdır hatta şanslı olan tayfadan değilseniz bu insanlarla tartışmaya girmiş bile olabilirsiniz. Bu çok hücreli olmayı başarabilmiş ama düşünmeyi doğru düzgün oturtamamış olan  organizmalara bir şey söylediğinizde, hatta şöyle dersem sanırım daha doğru olur: bu kişilere veya bu kişilerin sahip olduğu düşünceye, tarikata, teşkilata, partiye bir eleştiride bulunduğunuz zaman genelde ilk olarak bir şeyler zırvalarlar. Tabi bunlar zırva olduğu için ve saçma olduğu için ilk başta siz de afalla

Rosen 5 : Cevaplar

                        V     Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz iman etmemişken iş olup bitmiştir.      Cevaplar verilmez. Verilse bile etkili olmazlar. Cevaplar alınır. Ancak bu şekilde anlamları olabilir. Cevapları almak istiyor musun? Bu soruyu sor kendine. Ama unutma ve aklından çıkartma. Cevaplar basit değildir hiç olmamıştır. Cevaplar zordur, kabul etmeye direnir beden ve zihin. Ruhunu açmalısın. Kendini hazırlamalısın ama bu kolay bir iş değil. Hiç ama hiç değil. Bunu unutma. Zaten her daim hatırlatmaya çalışacağız.      Her şeyi öğrenmek istiyor musun? Acı çekmeye hazır mısın? Izdırap çekmeye? Uğraş emek vermeye, değiştirmeye hazır mısın? Cevaplara ulaşmaya hazır mısın? Buna ancak ve ancak sorularla ulaşabilirsin? Hazırsan eğer sana sorular verilecek. Yol tarafından verilecek ve inan bana yolun sonunu ben de bilmiyorum, kimse bilmiyor. Yola çıkacak mısın?      Veya sana çok basit bir önerim daha var

Küçük Adam

  Yakın zaman önce bir video izledim. Belki sizde izlemişsinizdir. İzledikten sonra hayatımda çok fazla bir şey değişmedi ama dünyaya daha farklı bir bakış açısı denebilecek şeyler kazanmadım da değil hani. Ama hemen yok öyle; oturup veya yatıp okumak. Bu yazıyı okurken senin yardımına ihtiyacım var Çünkü ancak hayal gücün de dahil olursa bu yazı anlamlı olacak. Tabii heyecan yapma hemen elin ayağın da birbirine dolaşmasın çünkü yardım edeceğim kopya vereceğim merak etme.      Geliyoruz şimdi küçük adam ne alaka biz onu başka biliyoruz fakat burada o kelimeyi kullanmayın çünkü hepimiz biliyoruz ki başımız derde girebilir değil mi? değil. Ta kendisi evet. O kişi evet aklına gelen o kişi. Hani upuzun boyu olan uzun adamdan bahsediyorum. Doğru bildin sarı saçlı, güzel gözlü, iyi sözlü, gücünü milletten alan, göründüğü gibi olan Trump. Veya Venezuela başkanı yolların kralı belediye şoförlerinin üstadı başkanların başkanı dünya liderini ikincilikle kaçıran Maduro. Neden coğrafi olarak yakın

Düşünceler

     Uzun zamandır kendimi öyle görüyor ve düşünüyordum ki zarar verilemez; incitilemez hasar alamaz titanyumdan yapılma gibi... Bunun asıl sebebi genelde hissetmemeye dayanıyordu. Hissetmeyince insan ilk başlarda geçeceğini düşünüyor. Grip olmuşsun gibi. Kendine güveniyorsun geçmesini bekliyorsun. Bu süreç yavaş yavaş ilerliyor. Olaylar yaşanıyor, sevinmen gereken olaylar. İnsanlar öyle durumlarda sana bir farklı gelmeye başlıyor artık yüzleri gülüyor, hareketleri normalden hızlı olmaya başlıyor, coşkuyla doluyor fakat bir terslik var. Geçmişe dönüyorsun. Kendinin de öyle olduğu zamanlara. Anıların hala taze çünkü hatırlamak güç gelmiyor. Neden ben de şimdi sevinemiyorum diye soruyorsun ama çok uzun sürmüyor bunlar, kafanın içinde çok kısa sürede olup bitiyor fakat sen çok uzun bir kargaşaya maruz kalıyorsun içinde. Karar verilmiş oluyor elbette çoktan, hatta en başından. Anlamalarını istemiyorsun. Taklit burada başlıyor. Ben gözleri açık kör bir adamım. Eskiden görüyordum dünyanın re

Gerçeklerden Kaçış, Din ve Sigara bağıntısı

    Gerçekleri ya kabul edersiniz ya da onlardan kaçarsınız. Ama sonsuza kadar da kaçamazsınız. Gerçekleri değişemezsiniz. Üstünü örtebilirsiniz belki. Ama bunu da sonsuza kadar yapamazsınız. Bir noktada patlar. Gerçeklere karşı savaş veremezsiniz. Gerçekler her zaman kazanır; er yada geç ortaya çıkar gerçekler.         Siz uyutabilirsiniz insanları hatta yetmezse kendinizi de uyutabilirisiniz. Elinize ne geçer? Çok şey geçer. Neden geçer peki? Neden elinize çok şey geçer? Çünkü öbür dünya yok kardeşlerim. Öbür dünya olsaydı eğer yaptıklarınızın cezasını çekerdiniz. Ama yok. Kaldı ki sizin bu dünyada yanlış yaptığınızı ve hata ettiğinizi kabul etmeniz belki size vicdan azabı yaratabilir. Öbür dünyaya inanabilirsiniz ve belki yancam diye aklınıza getirebilirsiniz ama dürüst olalım. Aslında sen de öbür dünyaya falan inanmıyorsun. Sen de arabistandakiler de aslında dine göre değil de kültüre göre yaşıyorsunuz. Kültür neyse o senin için. Din değil. Çünkü biliyoruz ki. Zaten dinin yasakları

İlişki

  Siz ciddi misiniz? Eskiden sevmek aşk gibi şeyler vardı. Ama artık görüyorum ki sadece menfaat var. Ama beni üzen durumlar daha fazla. Çünkü bu dünyada iyi olmak veya iyi olmaya çalışmak hiçbir işe yaramıyor. En azından insanların, tanıdığım insanların %90 kadarıyla olan ilişkimde hep böyleydi.      İnsanlar sizin hep dışarıdan nasıl göründüğünüzle ilgileniyor. Eli yüzü düzgün olmak +1 mesela. Daha fazla puan kazanmanız için burnu güzel olmak sarı saçlı olmak ne bileyim renkli gözlü olmak gibi kıstaslar var bunlar sizin ilk defa göründüğünüz kişileri çok büyük olasılıkla etkilemenizin anahtarı. Bir de uzun boylu olmak da var. Kilonuz da iyi olmalı. Cılız sıska gözükmemelisiniz. Bulunduğunuz çağın estetik algısı neyse ki bu zaten bir sınırdır mesela 180 boyunda birisi için 70-80 kilo arası sportif bir vücut süperdir.      Dış görünüşten sonraysa sıra ne kadar boş yaptığınızla ilgilidir. Boş da demeyelim aslında. Siz yukarıda bahsettiğim puan sıralamasında belirli bir puanı aştıysanız

Bağcıyı Dövdüler

    Çözüm neydi ne değildi? Biz neden böyleyiz? Hata nerde? Çok mu televizyon izliyoruz? Yoksa sularda mı bir gariplik var? Bu soruları çok soracağız inanın bana. Ama bazen Sokrates bile çıkmaza çıkar. Çünkü bu problem çözülmüyor, sorular çaresiz kalıyor çünkü dert cevaplamak değil bağcıyı dövmek, ormanı yakmak, acı vermek, güzel bir şeyi yok etmek.Maksatları bu.      Tartışma nedir? Nasıl yapılır? Etik nedir? Ne değildir. Öznel nedir nesnel nedir? Nesnel olmak bazı durumlarda neden çok önemlidir? Bir kere öznel şeyler tartışılmaz, öznel şeylerin tartışması olmaz davası olur, itiati olur, kabulü olur dogması olur. Paradoksları olur. Böyle birisiyle tartışırken kazanamanız mümkün değildir. Zaten aslında kazanmak da yoktur. Peki neden kazanamanız mümkün değildir: Çünkü sizin kim olduğunuzu ve nerede yaşadığınızı biliyorum. Bu yazıyı ana dilinizde okuyorsunuz muhtemelen ve eğer böyleyse nerede yaşadığınız belli. Bu dediklerim bu zaman için geçerli. Eğer bu yazıyı 350 yıl sonra veya 50 yıl

Şimdiki Zaman Hapishanesi

  Bilgisi artan varlığın, görüşü ne kadar artarsa yani ne kadar çok alternatif gelecek görmeye başlarsa o varlığın seçim gücü de o kadar azalır, kaderin dışına itilir. Akan bir nehirde yüzen kalın bir oduna bağlı uçurtma gibidir. Ne kadar yukarıdaysa o kadar çok şey görür, ama değiştiremez, seçim bile yapamaz, akıntı onu nereye sürüklüyorsa oraya gider. Aslında bilinçli her varlık bu konumdadır fakat seçimlerinin ötesini göremediklerinden dolayı onlar için henüz olmamış ama olmayı bekleyen bir gelecek vardır, amaç vardır sonuç vardır. Çünkü geleceğin çoktan belirli olduğu ön kabulünü yapsak bile onlar için henüz gelecek gerçek olmamıştır, olması bir ihtimaldir. Her şeyi bilen bir varlık için ise gelecek yoktur, gelecek zaten olmuştur. Her şeyi bilen bir varlık için sadece her şeyin, tüm zamanların aynı anda meydana geldiği bir şimdiki zaman hapishanesi vardır. Olaylara dahil olamaz, karışamaz, onları bilebilir ve sadece izleyebilir. Etse bile bir şey değişmez, farklı bir gelecek onun i

Rosen 4 : Zarf

IV Zarf   Güvendiğiniz ortamlarda daha güzel uyursunuz. Ama tetikte olduğunuz zaman, misafirliğe gittiğinizde, evinizde değilken veya benim gibi asıl olmanız gereken zamanda bile değilseniz güvende değilsinizdir. Etrafınızdaki insanlar size güven aşılamış olabilir, pozitif duygular duyuyor olabilirsiniz ama bilinçaltınız yemez bunları. Güvende değilseniz güvende değilsinizdir ve güven zamanla oluşur. Oluşabilirse tabi. İleride de göreceksiniz ki oluşmayacak oluşamayacak...    Dün geceki uykuya dalışımdan sonra kolay ve bir anda uyandım bu sebeple. Uyandım ve şaşırdım çünkü sıcak ve güzel kokan yemek gelmişti ve karşımda bir ahşap bir sandalyede Franchesca oturuyordu.    “Günaydın Fırtına.” dedi ve zaten uyanmış ve şaşkın olan, cevapları bekleyen beni daha da çok soru oluşturmaya yöneltti kafamda. Bu kadın benim birlikte kullanılan lakabımı nerden bilebilirdi? Nasıl bilebilirdi?    “Şaşırdığını biliyorum hatta şaşırmak ne kelime muhtemelen çıldırdığını falan düşünüyor olmalısın fakat dü

Rosen 3 : Kapı

III Kapı   10 Haziran 1939... Bu nasıl olabilirdi. Nasıl olabilirdi böyle bir şey aklım almıyordu. Etrafımda gördüğüm her şey son derece gerçekçiydi ve bu beni daha fazla korkutuyordu. Delirmekten ve bunun farkında olmamaktan gerçek bir rüyada hapsolmaktan korkuyordum ve şu an bu korkuyu yaşıyordum. Buraya nasıl geldiğimi düşünmeye çalıştım? Ne olmuştu? En son hatırladığım şey ışıktı. Beyaz her yeri kaplayan bir ışık. Sonra film kopmuştu. Ve kendimi biraz yürüdükten sonra burada bulmuştum. Acaba bir şekilde zamanda yolculuk yapmış olabilir miydim? Yaptıysam bile bu nasıl olmuştu. Uçağın hızı mıydı acaba? Çok saçma bir düşünceydi bu. Pilotluk yaptığım uçak normal bir savaş jetiydi o tarz bir aletle dünya standartlarında çok kısa sürede çok uzun yol alabilirsiniz belki ama zaman olayı bambaşka bir şeydir. Zamanda yolculuk için çok hızlı bir şekilde hareket etmek gerekir hatta o kadar hızlı etmek gerekir ki ışıktan bile hızlı olmak gerekir fakat bu durumda bile olacaklar kesin değil. Zate

Şans Eseri Olan Tesadüfün Gerçekleşme Olasılığı

       Ne olursa senin için tesadüf dersin? Şans nedir ki? Peki ya olasılıklara ne demeli? Bu yazıda bunların hepsi hakkında konuşup bu olayı kapatıyoruz artık.     Etrafta her zaman tesadüfler hakkında atıp tutan hatta olasılık denen bilimi öldürüp cinayet suçu işleyen birileri vardır. Belkide sen de bu katillerden birisin. Düşünce deneyi denen bir olay vardır. Mesela Kelvin derece bu yöntemle bulunmuştur. Kelvin denen amca hiç bir zaman kelvin diye bir termometre yapmamıştır sadece mümkün olan en düşük sıcaklığı sıfır kabul eden bir ölçü sistemi oluşturmuştur. Ve sistem şu anda bilimde en çok kullanılan sıcaklık ölçü birimidir. Genelde felsefede çok kullanılır. Gerçek hayatta olma potansiyeli olan sosyolojik durumlar zihinde canlandırılır mesela evsiz bir adam bilerek hapse girmek için hırsızlık yapsa gerçekten suçlu mudur? Gibi. Veya Einstein’ın zihninde yaptığı tren deneyleri gibi. Düşünce deneyi denen kavramı oturttuktan sonra hemen olasılıklar üzerine konuşalım. Olasılık

Rosen 2 : Kırmızı Beyaz ve Siyah

II Kırmızı Beyaz ve Siyah   Karşımda uzanan çok büyük bir şehir vardı fakat bir terslik de vardı. O uzaklıktayken ne gördüğümü çok iyi anlayabilmiş değildim aslında. Fakat bir süre daha yürüdükten sonra ne gördüğümü daha iyi anladım. Bu gördüğüm benim alışık olduğum o basit evet basit modern şehirlere pek benzemiyordu. Bunu anladığımda evet işte tam da o zaman tüylerim diken diken oldu ve kafayı sıyırdığımı veya bir etkinliğin ortasına düştüğümü düşündüm. Düşündüm ama buna kendim de inanamadım çünkü mümkün değildi. Dünyanın belkide en çok nefret ettiği ikinci şeyin bu denli kanlı canlı her tarafta görmek bana inandırıcı gelmedi ve birinci seçeneğe yani delirmiş olabileceğim gerçeğine sabitledim kendini. En azından o zaman böyle düşündüm. Lütfen beni yargılamayın ama eğer o zaman siz de benim yerimde olsaydınız kendinizi kötü bir rüyada sanabilirdiniz ve inanın bana kötü bir rüyada olmak ve o rüyanın ziyadesiyle gerçekçi olması insanı bir hayli rahatsız ediyor. Gördüğüm şey o ünlü bayra

Rosen 1 : Işıkları Görmek

I Işıkları Görmek Adım gibi eminimki bu hikayeyi çok az kişi okuyacak. Okuyanların pek çoğu bana inanmayacak. İnananların pek çoğuna da siz inanmayın derim. Bu kadar hayalci olmak her zaman iyi şey değildir. İnsanı fazla uçurur. Benimde öyleydi biraz. İzin verin size anlatayım hikayemi başlarından itibaren. Ama sizi uyarıyorum. Daha bitmemiş bir hikayenin ortasındayım. Şu andan itibaren olacakları ben de bilmiyorum. Her şey yarın olacak. Veya hiçbir şey olmayacak. Göreceğiz. Büyük annemin o sorusunu hatırlıyorum. Neden pilot olmak istediğimi sormuştu. Aklınızdan geçen şeyleri tahmin edebiliyorum ama inanın bana değil. Çok daha çocuksu bir düşünceydi. Ben bulutlara dokunmak istiyordum.    Merak ediyordum bu hissi. Bulutlara dokunmak nasıl bir şey? Artık büyüdüğümüze göre bunun ne kadar çocuksu kaldığını tahmin etmişsinizdir. Fakat o zaman bu düşüncelerle uyuyorduk geceleri. Şu an çok seviniyorum. Kimsenin bana bulutlara dokunmak imkansız demediği için. Belki bu benim şansım olm

Bilmemekception

Alışmışız. Neye alışmışız? Düz görmeye. Yüzeysel ve sığ görmeye alışmışız. Tıpkı sigara içmeye, şeker kullanmaya veya sabah kahvaltı yaparken haber izlemeye alışmak gibi. Bu alışkanlıkların bazılarından kurtulmak kolay bazılarından zor. Eğer yeterince yapmazsanız bu aktiviteleri yapmanın artık aklınıza gelmediğini fark edeceksiniz. Yüzeysel veya sığ görmekten kurtulmak ise neredeyse imkansız. Çünkü bu durumda olan bir insan hangi durumda olduğunu bilmiyordur. Bilmemek ne kadar kötüyse bilmediğini bilmemek, hatta bilmediğini bilmediğini bilmemek; bilmemekception durumunda olmadığımızın hiçbir kanıtı yok. Tanrı bile bilmediği bir şey olup olmadığını bilemez. Tanrının olup olmadığını bilmiyoruz fakat biz varız. Bizim durumuzu açıklayan çok sevdiğim bir alegori var. Hiç yağmur yağarken evinize yürüdünüz mü? Peki yere bakarak yürüdünüz mü? O şeye dikkat ettiniz mi? Evet su birikintisine. İşte sonraki sefer o su birikintisine daha dikkatli bakın. Çünkü o çok ilginç bir düşünceye sahip