Ana içeriğe atla

Rosen 2 : Kırmızı Beyaz ve Siyah

II

Kırmızı Beyaz ve Siyah

  Karşımda uzanan çok büyük bir şehir vardı fakat bir terslik de vardı. O uzaklıktayken ne gördüğümü çok iyi anlayabilmiş değildim aslında. Fakat bir süre daha yürüdükten sonra ne gördüğümü daha iyi anladım. Bu gördüğüm benim alışık olduğum o basit evet basit modern şehirlere pek benzemiyordu. Bunu anladığımda evet işte tam da o zaman tüylerim diken diken oldu ve kafayı sıyırdığımı veya bir etkinliğin ortasına düştüğümü düşündüm. Düşündüm ama buna kendim de inanamadım çünkü mümkün değildi. Dünyanın belkide en çok nefret ettiği ikinci şeyin bu denli kanlı canlı her tarafta görmek bana inandırıcı gelmedi ve birinci seçeneğe yani delirmiş olabileceğim gerçeğine sabitledim kendini. En azından o zaman böyle düşündüm. Lütfen beni yargılamayın ama eğer o zaman siz de benim yerimde olsaydınız kendinizi kötü bir rüyada sanabilirdiniz ve inanın bana kötü bir rüyada olmak ve o rüyanın ziyadesiyle gerçekçi olması insanı bir hayli rahatsız ediyor. Gördüğüm şey o ünlü bayraktı fakat bir tane değil. Her yer onlarla doluydu. O ünlü Kırmızı beyaz ve siyah renkler. o Gamalı haç. Evet doğru bildiniz gözünüzü çevirdiğiniz her yerde vardı bu bayraklar. Bir gün sonsuz büyüklükteki bir tarlada uyandığınızı ve gece saatlerce yürüdükten sonra vardığınız şehrin tüm sokaklarının nazi bayrakları tarafından kuşatıldığını hayal edin. Yaşadıklarım tam da sizin hayal ettiğiniz şeylerdi. Yürümeye devam ettim ve ettim ve ettim. Yürüyordum fakat beynim gördüklerimi kabul etmek istemiyordu bu nasıl gerçek olabilirdi? 
  Bir süre yürüdükten sonra artık fazlasıyla yorulduğumu ve dayanacak gücümün kalmadığını hissettim ve sakin karanlık bir parka gidip banka çöktüm. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum fakat bunu yapabilecek gücü kendimde bulamıyordum tek yapmak istediğim uyanmaktı. Lütfen uyandırın beni. Hayatımda yaptığım zorlu uçuşlar olmuştu. Kötü rüyalar da ara sıra görürdüm fakat ilk defa gerçeklik karşısında bu kadar çaresiz kalmıştım. En azından o zaman öyleydi. Bu düşünceler kafamdan akıp giderken bir ses duydum işte o ses. O ses duymam gereken bir sesti belkide çünkü o ses benim uyanmama engel olan sesti. O ses gördüğüm rüyayı gerçek kılan sesin ta kendisiydi işte. Bir anda siyah beyaz bir rüya renklerle dolup taşmıştı ama renkler her zaman gök kuşağı kadar masum değildi. Belki de hiç olmamıştı. 
  Ses tekrar etti ve gerçekliğini bana kanıtladı:
 "Ben de seni bekliyorduk. Geleceğini söylemişti. Yanlış anlama ama Ben her zaman ona inandım. Bu yüzden geleceğini biliyordum."
  Kafamı kaldırdım ve bir süre duyduklarımı hazmetmeye çalıştım. Ben de seni bekliyorduk mu? Dilimi pek iyi konuşamayan ve ileride çok önemli dostum olacak bu adamın konuşma tarzından ve gözlerinden kendisinin Alman olduğunu hemen anladım.
 "Sen kaç kişisin?" 
 "Kaç kişi mi? Sadece ben var. Başkası var değil! oyalanmayalım. Pek güvenli değil. Hadi takip et beni." dedi ve arkasını döndü ama sonra tekrar bana döndü ve ben de tam o zaman adamın elindeki çuval benzeri torbayı görebildim. "Üzerindeki bu pilot kostümüyle buraya kadar. Böyle devam etmek olmaz." dedi ve torbayı bana gönderdi. Pek kibar bir gönderiş olduğunu söyleyemem. "Acelemiz var."
  Torbanın içini açtım ve içinden çıkan pantolon ve gömleği seri bir şekilde giydim. Pek adetim olmamasına rağmen bu sefer pek sorgulamadım. Zaten bu gün normal geçen bir olay olmamıştı. Uyanana kadar da olacağı garanti değil. 
  O andan itibaren aslında yapmam gerekenin ne olduğunu daha iyi anladım ve bundan sonra yapacağım şeyleri ona uygun yapmaya karar verdim. Bu rüyaya ayak uydurmak. Evet sanırım şu an yapabileceğim en mantıklı hareket bu olacaktı. Ben de bunu yaptım. 
  Arkamızda iz bırakmamak için pilot kostümümü ve torbayı yanıma gelen adama verdim. Zaten o da benim bunu yapmamı bekliyor gibiydi. İlginç olan ise torbayı aldığındaki yüz ifadesiydi. Kostümüm daha doğrusu sonsuz tarlada biraz hırpalanmış kostümüm ona hayli enteresan gelmişti anlaşılan. 
  “Birbirimize nasıl hitap edeceğiz?” Diye sordum. İçimden bir ses bu adamın ismini bilmem gerektiğini söylüyordu.
  “Birbirimize hitap etmemiz gerek olmayacak. Sadece beni takip et.” dedi ve sanırım haklıydı da. Adamı takip ederken aynı zamanda düşüncelere dalmıştım. Bu karanlık ve kırmızı, bulutlu ve nemli şehirden çok sıkılmış, sıcaklamış ayrıca hafiften terlemeye de başlamıştım. Bunalıyordum ve rüyanın gerçekçiliği karşısında hayrete düşüyordum. Bu rüyada ölürsem öbür dünyada uyanıp uyanmayacağımı sorgulamalıyım müsait bir zamanda diye düşündüm. Yavaştan ana caddelerden uzaklaşmıştık ve yan ara ve daha karanlık sokaklara dalmıştık. Hangi yılda olduğumuzu merak etmeye başladım 35 miydi yoksa 37 mi? Belkide 39 olabilirdi. Önemi yoktu diye düşündüm. Ama aslında her şey birbiriyle bağlantılıydı. Hiçbir şey tesadüf değildi. İnce ayar çekilmemiş bir saat gibiydi. Hatalıydı ama baktığınızda saatin kaç olduğuyla alakalı bir fikriniz oluyordu. 
  “Hangi yıldayız?” diye sordum. Bu soru önemliydi benim için. Hatta bu adamın isminden daha önemliydi. Adımlarımı buna göre atmacaktım fakat cevap şaşırtıcıydı. Daha doğrusu adamın omzunun üstünden geriye doğru bana olan şaşkın, hayrete düşmüş cevap nitelğindeki o bakışları. O bakışlardaki hayrete düşme benim sorduğum soruya olan bir şaşkınlık değildi adlında. Bir onaylanmaydı. Şüphelerin silinmesiydi. Kendini adamışlık ve ferahlama vardı o bakışlarda. Sanki benim bu soruyu sormamı bekliyordu. Artık sesi daha farklı daha inançlı çıkıyordu:
  “10 Haziran 1939.”


















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Olması Bir Filmi İzlenmez Kılar mı?

    Geçenlerde bir arkadaşıma bir film önerdim. Muhtemelen izlemişsinizdir. Filmin adı Forrest Gump. Ben normalde bu filmi 1998 yapımı sanıyordum. Meğersem film 1994 yapımıymış. Her neyse arada sadece 4 yılcık var ne olacak diyebilirsiniz ve haklısınız size katılıyorum. Sonuçta ikiside eski filmler.    Peki önerimin sonrasında ne oldu? Filmin yapım yılını gördü ve 1994 mü sg dedi bana. Ben de sen filmden ne anlarsın kültürsüz yaratık gibi bir söz söyledim ona. Elbette arkadaşımın böyle bir tepki vermesini anlıyorum aşırı derecede haksız sayılmaz. Çünkü bir noktada ben de eski filmlere böyle ön yargılıydım, sonra bir noktada kırdım bu ön yargıyı.     Starwars sever misiniz? Hiç duydunuz veya izlediniz mi? Starwars güzeldir. Tavsiye ederim. Yüzüklerin efendisi gibi iyi ve kötünün mücadelesini işleyen etkili bir şekilde izleyen nadir filmlerdendir diyebilirim. Ben de çoğu insan gibi eski filmlere karşı ön yargılıyken (elbette 99 yapımı- 98 yapımı filmleri izlemişliğim vardı) bir gün evde

Patates Kızartmaları ve Mutluluk

   Merhaba. Size kısa bir yazıda son zamanlarda yaşadığım ve beni mutlu eden bazı şeyleri anlatmak istiyorum. Bu yazı uzaktan bakınca size belki biraz şükürcü gelebilir ama kesinlikle öyle değil. Sadece birkaç yaşanan durum ve bu durumlar karşısında hissettiklerimi paylaşmak istiyorum.     Hani söylenegelen bir şey, bir soru var ya; mutluluk nedir? Ne olsa sizi mutlu ederdi? Hiç düşünüyor musunuz bunu? Bilmiyorum. Ben de çok fazla düşünmüyorum aslında. Yalnızca mutlu olduğumda hatırlıyorum bunu. Peki nasıl mutlu olduğumu öğrenmek ister misiniz?    Belki size anlamsız gelecek bunlar. Ama lütfen sadece bir an olsun beni anlamaya çalışın. Ben patates kızartmasını çok severim biliyor musunuz. Ama öyle gelişi güzel kızartmalardan bahsetmiyorum. Böyle şekli güzel olan, güzel kızarmış ve en önemlisi de sıcak olmalı. Sıcak olmayınca sevmiyorum. Belki siz de böylesinizdir. Peki toplu bir yaşam alanında yaşıyorsanız neler olur? Yemekler pek güzel olmaz genelde. Patatesler soğuktur, birbirine yap

Unutmak İstiyorum

    Keşke bir tuş olsa. Rengi önemli değil; size hangisi hoş geliyorsa o olabilir. Kırmızı mesela. Genelde filmlerde tuşlar kırmızı renkli oluyor. Gerçi gerçekte de kırmızı renkli oluyorlar. Neyse işte. Bir tuş olsun demiştik ama bu tuş gerçekte değil zihnimizde olsun? Evet evet zihnimizde. Böyle gidip elinizle ulaşabileceğiniz bir noktada değil. Bu bir şans olsa, o tuşa uzanıp bastığınızda bazı durumlar gerçek olsa yapar mıydınız?     Tabi olabilecek durumlar tamamen gerçekçi, mesela o tuşa bastığınızda geçmişe gidemiyorsunuz, yalnızca ileriye dönük olaylar olabiliyor. Mesela hafızanızdan bazı olayları silme şansı veriliyor size. Kötü, veya gereksiz, ya lanet olsun keşke yaşanmasaydı dediğimiz türden olaylar, unutmak istiyorum dediğimiz olaylar? Ne dersiniz? Keşke olsa ama olmayacak.   Yaşım ilerledikçe keşke unutsam dediğim olayların sayısı artıyor. Sizin de artacak. illa kötü yönde değil. İyi yönde de. Keşke okuduğum veya izlediğim bir filmi unutsam da tekrar izlesem ve aynı duygula