Ana içeriğe atla

Saf İyilik İmkansızdır (1)

 


   Size bir iki süslü, bir iki de süsüz kelime kullanarak iyilik diye bir şeyin olmadığını olamayacağını, bunun imkansız olduğunu, olsa bile sanal olduğunu anlatacağım. Sanal derken demek istediğim insanları kapsamayan bir şey olması. İnsan dışında bir canlı veya cansız varlık iyilik yapabilir fakat bu sefer de o canlının veya cansızın yaptığı şeyin iyi veya kötü olmasını yine biz insanlar değerlendirdiğimiz için bize bağlı olan fakat bizim yapamadığımız bir kavramdan söz ediyorum.

  Peki neden böyle düşünüyorum? Çünkü böyle düşünmem için geçerli sebeplerim var ve bunları size sıralayacağım ve düşünmenizi istiyorum; vermek istediğiniz mantıklı bir cevap varsa e-posta olarak veya yorum olarak yazın okumaktan memnun olurum.

  Şimdi gelelim iyilik var mıdır? Elbette iyilik vardır. Zaten benim düşünceme göre bir şey yoksa o şeyden haberimiz olmaması gerekir. Ha böyle dediğim zaman hemen şap diye bana yapıştırın o zaman neden ateistsin o halde tanrı var senin düşüncene göre demeniz gerekir haklı olarak. Fakat bu kadar kendimle çelişkiye düşmeyeceğim elbette. Biraz dinleyin ve herkesi kendiniz gibi sanmayın. Burda bahsettiğim veya demek istediğim "şey" ahlaki kavramlar. Elbette hayal gücümüzü kullanıp zorlama kavramlar ortaya atabiliriz fakat bunlar rasyonel ve bu evrene uygun, uyarlanabilir olmaz. Şöyle düşünün eğer evrende iyilik ve kötülük diye kavramlar; bunları tanımlayacak eylemler olmasaydı aklınıza iyilik ve kötülük diye kavramlar gelir miydi? Gelmezdi neden gelsin. AMA EĞER öyle olsaydı zaten bu evren olmazdı çünkü iyilik ve kötülük kavramları bu evrenin konseptlerinden. Yani bu kavramlar olmasaydı bu evren olmazdı, olan evren başka bir evren olurdu. Anlayacağınız aklımıza gelememiş veya bulmamız gerektiği halde bulamadığımız iyilik-kötülük, aydınlık-karanlık gibi bir kavramın olması mümkün değildir çünkü böyle bir kavram olsaydı bu evren olmazdı. Biz ancak bulunabilecek şeyleri bulabiliriz. Tüm şartlar koşullar oluştuğu halde bir şeyi bulamıyorsak ve asla da bulamayacaksak o şey zaten yoktur. O halde iyilik ve kötülük vardır. Bu şeyleri net olarak "çat" diye tanımlayamıyor olabiliriz belki ama olduklarına eminiz. 

  Şimdi geçelim neden iyilik imkansızdır? Çünkü hiç kimse iyi değildir. Ve hiç kimse iyiliği asla saf iyi olduğu için yapmaz. Herkes kötüdür. Bir kişi iyi ise zaten o kişi her halükarda bu şartlar altında kötüdür. Bu evren bizim gibi canlılara iyi olma fırsatı asla vermedi fakat bize iyilik diye bir konsept sunup vicdan gibi bazı yetenekler kazanmamıza yardımcı oldu. Şimdi izin verin bunları açıklayayım.
  
  Elbette bu açıklamalarımı yaparken düşünce deneylerine başvuracağız. Matematiği sever misiniz bilmiyorum fakat sevmenizi tavsiye ederim, matematik, geometri gibi bilimlerde kendinizi ilerletmek size pek farkında olmasanız bile yeni ve bence gerekli olan bakış açıları kazandırır. Matematikte bazı durumlarda veya genelde sıradan durumlar, ara durumlar, pek ilgilenilen durumlar değildir. Çünkü sıradan durumlardan yola çıkarak bazı şeyleri genel bir kabule uydurmakta zorlanıyoruz hatta yapamıyoruz bunu. Bu sebepten matematikte genelde bir teorem gösterilirken hiç sayı bile kullanılmaz. X diye bir değişken tanımlanır ve bu değişkenin hangi durumlarda nasıl davrandığı gösterilir. Fakat bizim ülkemizde matematiğin m si gösterilmiyor onun yerine hesap yapmak gibi çağlar öncesinden kalmış ilkel yöntemler insanlara matematik diye öğretiliyor. Hesap yapmak veya yapabilmek matematik falan değildir. Bir sayıyla bir sayıyı çarpmak demek ben matematik biliyorum demek değildir. Bir denklemi çarpanlarına ayırmak da ben matematik biliyorum demek asla değildir. Hesap yapmak elbette matematiğin ayrılmaz bir parçasıdır fakat bence en önemsiz parçasıdır. Önemli olan o hesabın yapılmasını gerekli kılan mantıktır. O hesabı yapma fikrinin nerden geldiğidir. Konuyu fazla dağıtmayalım ve devam edelim.

   Uç durumları inceleyeceğiz. Evet uç durumlardan bahsediyorum. Neden uç durumları inceliyoruz peki diye sorabilirsiniz? Çünkü varımızı yoğumuzu verip çözmekte zorlanacağımız ve belki de hoşumuza  gitmeyecek sonuçlar genelde uç durumlardan gelirler. Peki biz bu uç durumu nasıl bulacağız. Pat diye daha basit durumları kavramadan direkt olarak uç durumlara gidemeyiz öncelikle basit kötülüklerden başlayalım. Ayrıca bunu daha da kolay anlaşılır kılmak için üç duruma ayıracağım.

   1) Sadece seyirci kalarak sebep olduğunuz kötülükler:

  Ne demek bu, yani ne anlama geliyor? Mesela yolda yürüyorsunuz, diyelim ki eve dönüyorsunuz. Ve giderken yolda yerde durmakta olan bir çivi veya kırık cam parçası gördünüz. Kırık cam parçalarının kesici olduklarını ve çevrelerine zarar verebileceğini biliyoruz. Mesela oradan geçen bir hayvana zarar verebilir, veya bir aracın lastiğini patlatabilir, birisinin ayakkabısından içeri girebilir. Şimdi bu cam ve çivi parçasını gördüğünüz anda elinizde iki seçenek var. Ya o cam veya çiviyi zararsız hale getireceksiniz. Bunu nasıl yapacaksınız? Ütopik düşünüyorum ve hemen kenarda geri dönüşüm kutuları olduğunu varsayıyorum. Cam parçasını cam geri dönüşüm kutusuna çiviyi de metal geri dönüşüm kutusuna atma şansınız var. İlk seçenek zarar verme olasılığı olan bu şeyleri bu şekilde zararsız olabilecek bir duruma getirmek. İkinci seçenek ise yolunuza devam etmek, yerde duran ve potansiyel olarak zararlı olan bu nesneleri görmezden gelmek yani oluşabilecek bir kötülüğe seyirci kalmak. Bu durumda siz kötülüğün sorumlusu olarak görmeyebilirsiniz. Nasılda olsa o camı siz kırmadınız veya çiviyi siz yere atmadınız. Evet işte insan olarak tam da bunu yapacaksın. O cam veya çivi yüzünden birisinin başına kötü bir olay geldiği zaman kendi kendine söyleyeceğin şey bu olacak. Vicdanını rahatlatmak ve temize çıkartmak için kendini aklamak için bu tarz şeyler uyduracaksın. Fakat o camı oraya atan sen olmasan bile kötülüğe yardım ve yataklık ettiğin için sen de kötüsün. Kötülüğe seyirci kalmak, onu engelleyebileceğin halde hiçbir şey yapmamak yoluna devam etmek de kötülüğe ortak olmaktır. Fakat bu yapılabilecek, insan denen canlı türünün de en çok işlediği kötülük budur. Kötülüğü engelleyebileceği halde ona seyirci kalır ve sonuçta kötülüğü yapanın kendisi olmadığından vicdanını rahatlatır fakat bu yanlış çünkü aslında orda kötülüğün olmasını engellememek asıl sizi kötülüğü yapan kişi kadar kötü yapar. Basit kötülük. Bazı insanlar ilk seçeneği seçer bazı insanlar ise yoluna devam eder. İlk seçeneği seçenleri daha sonra irdeleyeceğiz.

  2) Faili sizin olduğunuz riskli kötülükler

  Bunlar öyle kötülüklerdir ki yapmak size bir risktir. Çünkü yaptığınız için ceza alabilirsiniz. Mesela birisine hakaret ederseniz o kişi sizi dava edebilir ve yaptığınız bu eylemin sonucunda ceza alabilirsiniz. Bunun örnekleri sınırsızdır. Fakat bu kötülükleri yapmak yanınıza da kalabilir. Eylemin yaşandığı şartlara göre bu eylemin sonuçları değişir bence en basit kötülük budur. Çünkü yaptığınız kötülük bellidir olayın fazla incelenmesine gerek yoktur, kötülüğü yapmışsınızdır bu kadar. Kimse bilmese bile siz kötülük yaptığınızı biliyorsunuzdur ve bu size ağır gelebilir. Bunu itiraf etmek durumda kalabilirsiniz.

  3) Risksiz kötülükler

  Bu kötülük çeşidi aslında bize iyiliğin imkansız olduğunu kanıtlayan ve insan denen canlının ne biçim bir canlı olduğunu ortaya açıksa seren kötülüktür. Ve bu çeşit kötülüğün kökeni de benim bildiğim kadarıyla Platonun Devlet kitabında da bahsettiği Gyges Yüzüğü hikayesine dek uzanır. İlk önce o hikayeyi anlatalım ki düşüncemiz daha net bir şekilde ortaya çıksın. Gyges adında bir çoban bir gün koyunlarını otlatırken deprem oluyor. Olan bu depremin sonucunda da hemen yanında olan dağda bir mağara ortaya çıkıyor. Mağaraya giren Gyges orda dev bir iskelet buluyor. İskeletin parmağında da altın bir yüzük var. Hemen alıp takıyor yüzüğü. Ardından çobanlar arasında bir toplantı yapacaklarken Gyges yüzükle oynuyor ve yüzüğü çevirdiğinde görünmez olduğunu görüyor. Ardından saraya gidiyor. İlk iş kralın karsını kandırıp onu elde ediyor. Sonra da kralın karsının yardımıyla da kralı öldürüyor ve onun yerine geçiyor. Size bir yerlerden tanıdık geldi mi? Evet Yüzüklerin Efendisi bu hikayeden sanki biraz esinlenmiş gibi. Bu hikaye bize birden fazla şey anlatıyor. İlki insan denen canlı adalete kendiliğinden uymaz, ahlaklı falan da değildir. Eğer bu kavramları ortadan kaldırırsak ahlaklı ve adaletli davranan insanlar da tam tersi şekilde davranır. Hatta daha da vahim olan durum şu başkası kaldırmasa bile insan eğer adaleti ve ahlakı kaldırabilecek gücü kendisinde bulursa yine kendi kendine adaleti ve ahlakı kaldırır ve tam tersi şekilde davranır. Tıpkı Gyges denen çobanın yaptığı gibi. Kendinize şu basit soruyu sorun, hayatınızın herhangi bir döneminde mesela zamanı geriye alabilecek bir güç elde etmek istediniz mi? İstediniz. Peki o gücü ne için kullandınız? Basit İnsanca fantezilerinizi yerine getirmek için mi, milli piyangoyu kazanmak için mi yoksa küresel ısınmayı durdurmak için mi? Hepimiz bunun cevabını biliyoruz. Biz insanlar iyi canlılar ve doğal olarak kendimizin ve toplumuzun iyiliğini isteyen canlılar falan değiliz. Bizim tek istediğimiz şey var her şeye sahip olmak, insanlardan daha üstün olmak, paylaştığımız fotoğrafların milyonlarca beğeni alması, insanların bizi merak etmesi, takip etmesi, onaylanmak, söz geçirmek, kendi gelip geçici güzellik anlayışımıza göre bir eş bulmak. Biz insanlar denen basit canlının doğası işte bu. Ben böyle değilim diyen birisi varsa yalancıdır. Herkes böyledir. Peki nasıl böyle kesin konuşabiliyorum? Çünkü insan denen canlı pat diye ortaya çıkmamıştır, yaratılmamıştır. Doğanın acımasız koşullarında evrimleşerek bu günlere gelmiştir. Başkasının kafasına vurup yemeğini alan güçlü olanın harem kurduğu canlılar hayal edin insan denen canlı bu canlıların versiyon 3.2 sürümüdür. O yüzden kimse kendini bir anda iyilik timsali yapmaya falan çalışmasın. Çünkü bu mümkün değil. Bizim hamurumuzda doğal olarak bu yok. Elbette bundan hiçbir çıkış yolu da yok değildir. Sırası gelince bunu da söyleyeceğim. 

  Şimdi gördüğünüz gibi bir insan 1. durumda kötülüğe seyirci kalırsa kötüdür. 2. durumda kötülüğe sebep olan fiili bizzat gerçekleştirdiği için kötüdür. Zaten 3. Durum da insanın her ne olursa olsun kötü olduğunu gösterir. Peki ilk durumda kötülüğe seyirci kalmaz ve o çiviyi veya camı geri dönüşüm kutusuna attığımızda neden yine kötü oluyoruz. Demek istediğim ve konumuzun başlığı da işte buradan geliyor. Eğer bir insan o camı oradan hiçbir sebep olmadığı halde alırsa yani demek istediğim yaptığı iyilikten herhangi bir çıkar gözetmeksizin bu işi yaparsak ancak o durumda bu insan saf olarak iyi olabilir. Ama hiçbir insan böyle yapmaz. Çünkü biz her şeyi bir sebep için yaparız. Eve gidince evdekilere o yaptığımızı anlatmak için arkadaşlarımıza söylemek için. Hiç kimseye söylemesek bile vicdanımızı rahatlatmak için veya sırf canımız öyle istediği için ama en nihayetinde yaptığımız eylemi bir sebep için yapmışızdır. Bu da insan denen canlının saf olarak iyi olamayacağını gösterir. Ben de diyorum ki saf iyilik imkansızdır. Kimse iyilikle dolu değildir. Herkes kötüdür. Fakat önümüzde bir şans ve bir seçenek var. Şimdik de bundan bahsetmek istiyorum. Ben bunları dedikten sonra sizin veya bana karşı argüman getirmek isteyenlerin söylemesi gereken iyi toplumların da olduğudur mesela Norweç gibi yerlerden bahsediyorum, suç işlemeyen insanların olduğu iyi bir şekilde geçinip giden insanlar. Eğer insan kötüyse böyle iyi insanlar nasıl var olabilir? Bizim doğamız kötüyse mayamız buysa o halde iyi insanlar daha doğrusu iyilik yapmayı tercih eden insanlar neden var? Diğer bölümümüzde bundan bahsedeceğiz bu soruyu irdeleyip buna bir açıklık getirmeye çalışacağız. Fakat size tavsiyem bundan önce 1984 ve Cesur Yeni Dünya gibi kitapları okumanız. 1984 kitabını okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum ama Cesur Yeni Dünyayı okursanız da bir şey kaybetmezsiniz.

   2. yazıda görüşürüz. 





















Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Olması Bir Filmi İzlenmez Kılar mı?

    Geçenlerde bir arkadaşıma bir film önerdim. Muhtemelen izlemişsinizdir. Filmin adı Forrest Gump. Ben normalde bu filmi 1998 yapımı sanıyordum. Meğersem film 1994 yapımıymış. Her neyse arada sadece 4 yılcık var ne olacak diyebilirsiniz ve haklısınız size katılıyorum. Sonuçta ikiside eski filmler.    Peki önerimin sonrasında ne oldu? Filmin yapım yılını gördü ve 1994 mü sg dedi bana. Ben de sen filmden ne anlarsın kültürsüz yaratık gibi bir söz söyledim ona. Elbette arkadaşımın böyle bir tepki vermesini anlıyorum aşırı derecede haksız sayılmaz. Çünkü bir noktada ben de eski filmlere böyle ön yargılıydım, sonra bir noktada kırdım bu ön yargıyı.     Starwars sever misiniz? Hiç duydunuz veya izlediniz mi? Starwars güzeldir. Tavsiye ederim. Yüzüklerin efendisi gibi iyi ve kötünün mücadelesini işleyen etkili bir şekilde izleyen nadir filmlerdendir diyebilirim. Ben de çoğu insan gibi eski filmlere karşı ön yargılıyken (elbette 99 yapımı- 98 yapımı filmleri izlemişliğim vardı) bir gün evde

Patates Kızartmaları ve Mutluluk

   Merhaba. Size kısa bir yazıda son zamanlarda yaşadığım ve beni mutlu eden bazı şeyleri anlatmak istiyorum. Bu yazı uzaktan bakınca size belki biraz şükürcü gelebilir ama kesinlikle öyle değil. Sadece birkaç yaşanan durum ve bu durumlar karşısında hissettiklerimi paylaşmak istiyorum.     Hani söylenegelen bir şey, bir soru var ya; mutluluk nedir? Ne olsa sizi mutlu ederdi? Hiç düşünüyor musunuz bunu? Bilmiyorum. Ben de çok fazla düşünmüyorum aslında. Yalnızca mutlu olduğumda hatırlıyorum bunu. Peki nasıl mutlu olduğumu öğrenmek ister misiniz?    Belki size anlamsız gelecek bunlar. Ama lütfen sadece bir an olsun beni anlamaya çalışın. Ben patates kızartmasını çok severim biliyor musunuz. Ama öyle gelişi güzel kızartmalardan bahsetmiyorum. Böyle şekli güzel olan, güzel kızarmış ve en önemlisi de sıcak olmalı. Sıcak olmayınca sevmiyorum. Belki siz de böylesinizdir. Peki toplu bir yaşam alanında yaşıyorsanız neler olur? Yemekler pek güzel olmaz genelde. Patatesler soğuktur, birbirine yap

Unutmak İstiyorum

    Keşke bir tuş olsa. Rengi önemli değil; size hangisi hoş geliyorsa o olabilir. Kırmızı mesela. Genelde filmlerde tuşlar kırmızı renkli oluyor. Gerçi gerçekte de kırmızı renkli oluyorlar. Neyse işte. Bir tuş olsun demiştik ama bu tuş gerçekte değil zihnimizde olsun? Evet evet zihnimizde. Böyle gidip elinizle ulaşabileceğiniz bir noktada değil. Bu bir şans olsa, o tuşa uzanıp bastığınızda bazı durumlar gerçek olsa yapar mıydınız?     Tabi olabilecek durumlar tamamen gerçekçi, mesela o tuşa bastığınızda geçmişe gidemiyorsunuz, yalnızca ileriye dönük olaylar olabiliyor. Mesela hafızanızdan bazı olayları silme şansı veriliyor size. Kötü, veya gereksiz, ya lanet olsun keşke yaşanmasaydı dediğimiz türden olaylar, unutmak istiyorum dediğimiz olaylar? Ne dersiniz? Keşke olsa ama olmayacak.   Yaşım ilerledikçe keşke unutsam dediğim olayların sayısı artıyor. Sizin de artacak. illa kötü yönde değil. İyi yönde de. Keşke okuduğum veya izlediğim bir filmi unutsam da tekrar izlesem ve aynı duygula