Ana içeriğe atla

Rosen 4 : Zarf


IV

Zarf


  Güvendiğiniz ortamlarda daha güzel uyursunuz. Ama tetikte olduğunuz zaman, misafirliğe gittiğinizde, evinizde değilken veya benim gibi asıl olmanız gereken zamanda bile değilseniz güvende değilsinizdir. Etrafınızdaki insanlar size güven aşılamış olabilir, pozitif duygular duyuyor olabilirsiniz ama bilinçaltınız yemez bunları. Güvende değilseniz güvende değilsinizdir ve güven zamanla oluşur. Oluşabilirse tabi. İleride de göreceksiniz ki oluşmayacak oluşamayacak...
   Dün geceki uykuya dalışımdan sonra kolay ve bir anda uyandım bu sebeple. Uyandım ve şaşırdım çünkü sıcak ve güzel kokan yemek gelmişti ve karşımda bir ahşap bir sandalyede Franchesca oturuyordu. 
  “Günaydın Fırtına.” dedi ve zaten uyanmış ve şaşkın olan, cevapları bekleyen beni daha da çok soru oluşturmaya yöneltti kafamda. Bu kadın benim birlikte kullanılan lakabımı nerden bilebilirdi? Nasıl bilebilirdi? 
  “Şaşırdığını biliyorum hatta şaşırmak ne kelime muhtemelen çıldırdığını falan düşünüyor olmalısın fakat düşünme. Çünkü delirmedin veya o tarz bir şey değil. Bunlar tamamen gerçek. Sana her şeyi anlatacağım, en azından şimdi anlatabileceğim kadarını ve bilmen gerekenleri anlatacağım. Ama öncesinde benim de bilmem gereken bir şeyler var. Gelecek. Geleceği bilmem gerekli.” dedi. Ve cevap bekleyen bir edayla bana baktı. 
  “Benim gelecekten geldiğimi de hesaba katarsak ismimi bilmeni geçtim birliğimde kullanılan lakabı bile bilen birisi neden geleceği bilmek istesin ki? İddiaya girerim ki sen zaten geleceği biliyorsundur. Öyle değil mi?” dedim. Cevaplara ihtiyacı olan bendim. Hem de acil olarak. 
  “Bilmem gerekeni ve bana söyleneni biliyorum sadece hepsi bu. Tıpkı senin gibi benim de bilmediğim ve öğrenmek istediğim çok şey var fakat her şey zamanla olacak. Ayrıca bu cevapları elde etmenin tek yolu ikimizin de birbirimize yardım etmesi.” Haklıydı. 
  “Şu anda bilmen gereken en önemli şey çok yakında bir savaşın çıkacağı. Yaklaşık üç ay sonra başlayacak. Tüm dünyada kopacak olan bir savaş. Dünyanın gördüğü en büyük en kanlı savaş. Ayrıca savaşları bitirecek olan savaş. En azından bizim bildiğimiz anlamdaki savaşları. Ayrıca üzgünüm ama kazanan tarf da siz olmuyorsunuz. Savaş, kan ve sefalet; gelecekte bu var işte, çok yakın gelecekte. Uzak gelecek ise yani benim geldiğim 2020 yılında ise nispeten güzel bir dünya var. Kimilerine göre. Ama bunların şu an hiçbir önemi yok. Savaşa odaklanmalıyız sanırım. 2. Dünya savaşına.” dedim ve kendimi kötü hissettim bir insana kaybedeceği bir savaştan, tüm dünyanın kaybedeceği kazananı olmayan bir felaketten haber vermek ve neredeyse ilk cümlelerimin bunlar olması kötü hissetirmişti bana o zaman. Fakat bilmediğim çok şey vardı. 
  Gözlerimin içine bakarak ve benim söylediklerimi dikkatle dinledikten sonra gözlerini ve başını hafifçe yere indirdi. Biraz düşünceli gibiydi. Ama şaşırmış gibi değildi. Benim dışımda herkes olayın kontrol altında olduğunu hissediyordu sanki. Sanki benim dışımda herkese göre her şey olması gerektiği gibi oluyor, yolunda gidiyordu. 
  “Anlıyorum.” dedi. Bu benim biraz sabrımı taşırdı artık cevaplara ihtiyacım vardı. Her türden cevaplara.
  “Anlıyorum mu? Anlıyorum mu? Tam olarak neyi anlıyorsun peki. Diyorum ki tam olarak üç ay sonra koskoca bir dünya savaşı çıkacak diyorum. Şu an sınırları içinde bulunduğumuz ülke yani Almanya sırayla Tüm dünyaya savaş açacak ve neredeyse başaracak. Ama kaybedecek ve bu tüm dünyaya çok pahalıya patlayacak. Özellikle de Almanya’ya. Dünya Amerika ve SSCB olmak üzere iki kutuba bölünecek ve benim en çok sinirlerimi bozan ise Amerikalılar sizin geliştirdiğiniz ve savaşta kullandığınız Roketleri ve diğer teknolojileri kullanarak aya gidecekler aya. Şimdi neyi anladığını anlıyor musun?”
  “Evet... Hepimizin bilmediği çok şey var. Çok fazla şey var.” dedi ve bana o soruyu yöneltti. O tüm devrelerimi yakan soruyu. 
  “Nerede olduğumuzu biliyor musun Fırtına? Şu an tam olarak hangi konumda olduğunu biliyor musun?
  “Nazi bayraklarından anlayamadığımı mı sandın tabiki Almanyadayız. Artık bu saçmalıklarla zaman kaybetmeyi bıraksak ve gerçekten önemli olan konularla ilgilensek nasıl olur? 
  “Şu an sandığın gibi Almanyada değiliz. İkimizin bildiği geçmiş farklı daha doğrusu senin bildiğin geçmiş daha geçmedi. Geçen de çok farklıydı inan bana. dedi ama... nasıl olur nasıl geçmiş daha geçmedi? Nasıl olur da Türkiyede oluruz? 1939 yılında Türkiyedeysek nazi bayrakları ne arıyordu bu şehirde kaldı ki savaş bile henüz başlamamışken?
  “Bu imkansız. 1939 yılındaysak eğer daha savaş bile başlamadı. Türkiye de olmamız mümkün değil Naziler savaş zamanında bile Türkiyeye gelmedi. Hem geçmiş daha geçmedi de ne demek!?
  “Savaş çoktan kazanıldı Fırtına... Yaklaşık bir yıl önce  Japonya da Almanyaya teslim oldu. Ve inan bana senin bildiğin savaştan çok daha kanlı bir savaştı bu. Kalan son müttefikler ordusu da Amerikaya sığındı fakat fazla güçleri kalmadı. Petrol bakımından da zengin kaynakları yok, Alman denizaltıları tüm petrol gemilerini ve ikmal gemilerini batırıyor. Senin bildiğin geçmiş daha gerçek olmadı anlayacağın. Ve senin bildiğin savaş da çoktan kazanıldı. Ama farklı bir Güç tarafından. Afrika Asya ve Avrupa tamamen Almanyanın kontrolü altında. Okyanusya ve Amerika ise köşeye sıkıştı. Son bir yıldır güçlü çatışmalar, savaşlar veya kayıplar olmadı fakat müttefikler kıtlıktan hastalıklardan ölüyor ve sürünüyorlar, aya henüz gitmeyi başaramadık fakat yörüngede Çok sayıda casus ve bilimsel geliştirme amaçlı uydu var. Son bir yıldır müttefiklere neden saldırılmadığı hakkında ise ortalıklarda korkunç iddialar söylentiler dolaşıyor. İnsanın kanını donduran türden. Söylentilere göre Hitler çok daha büyük bir silah yaptırmayı başarmış. İnsan hayal gücünün ötesinde bir silah. Sadece tek bir bomba koskoca bir şehri yok edecek diyolar anlıyor musun tek bir bomba. Ben inanmıyorum buna inanmak istrmiyorum. Savaş sırasında çok korkunç şeyler yaşandı çok kötü olaylar oldu ama daha önce hiç kimse bir atışta yüzbinlerce kişiyi saniyler içinde yok edecek bir silah geliştirmemişti...” dedi ve daha da devam ediyordu fakat benim kendi kendime söylendiğim sözcükleri duyunca şaşkınlık içinde güzel gözlerini sonuna kadar açarak bana baktı, gözlerinde dehşet vardı. “Nereden biliyorsun? Atom bombasını nereden biliyorsun? Yoksa yapıldı mı? Yoksa kullanıldı mı?”
  “Maalesef kullanıldı...” 
  “Nasıl olur böyle bir şey?! Kim kullandı neden kullandı, nerede kullandı? Polonyada mı? Yoksa İngilterede mi? Hayır Rusyada veya Amerikada. Evet kesin Amerikada olmalı. Kim yapar böyle bir şeyi? Neden yapar?” dedi. Gözleri yaşarmıştı, ağlamıyordu ama ağlıyordu aslında, içinden ağlıyordu, kan ağlıyordu belkide, çok üzgün ve korkmuş görünüyordu.
  “Naziler değildi. Amerikaydı. Almanya teslim olduktan bir ay sonra Amerikalılar Japonyaya gücünü atomdan alan iki tane bomba attı, çok fazla insan öldü çok çok fazla insan saniyeler içinde buharlaştı. Bir çok sebep saydılar, hiçbirisi haklı ve geçerli sebepler değildi. Sonrasında da test için çok fazla bomba kullanıldı hatta Japonyaya atılandan binlerce kat güçlü bombalardı bunlar.” 
  “Demek dünyada kötülük yapmakta Nazilerle yarışabilecek sözde güçler de varmış. Böyle şeyler olabileceğini hiç tahmin etmemiştim ama yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Üstümüze düşen görevleri yapmak zorundayız. Buraya tesadüf eseri gelmedin” dedi “olan ve yapılan her şey bir planın parçası.”
  “Nasıl yani. Eğer ben buraya tesadüfen veya herhangi bir hataya gelmediysem o zaman nasıl geldim, kim beni zamanda geçmişe yolladı, kimin bu denli büyük bir gücü var?”
  “Detayları ben de bilmiyorum. Tek bildiğim şey Rosen adında birisinin, geleceğin senin bildiğin şekilde olmasını garantilemek için seni kasıtlı olarak geçmişe göndermesi. Fakat bunu nasıl başaracak inan ben de bilmiyorum. Ama o biliyor ve sana da bir zarf yolladı. Ben İnanıyorum ki bilmeni istediği her şey bu zarfın içinde yazıyor olmalı.” dedi ve benim daha önce fark etmediğim ama aslında en başından bacaklarının arasında duran beyaz zarfı uzattı. “Bence bugünlük bu kadar sohbet yeterli. Hem bunu oluyup anlaman muhtemelen tüm dünya için çok önemli. Ayrıca dinlenmelisin de tahminimce gerçekleri hazmetmen zaman alıcaktır. Öyle olmasaydı sanırım seni 81 yıl geriye yollamazdı.” 
  Uzandım ve zarfı aldım. Franchesca da Odadan çıkmak için hareketlendi, kalkıp onu kapıya geçirdim, zaten küçük bir oda olduğundan bu çok zor olmadı. Sonrasında yatağımın üstünde duran zarfa yöneldim. Zarfı açtım ve içinden çıkan kağıdı heyecanla, merakla ayrıca biraz da korkuyla okumaya başladım. 








  














Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bilmemekception

Alışmışız. Neye alışmışız? Düz görmeye. Yüzeysel ve sığ görmeye alışmışız. Tıpkı sigara içmeye, şeker kullanmaya veya sabah kahvaltı yaparken haber izlemeye alışmak gibi. Bu alışkanlıkların bazılarından kurtulmak kolay bazılarından zor. Eğer yeterince yapmazsanız bu aktiviteleri yapmanın artık aklınıza gelmediğini fark edeceksiniz. Yüzeysel veya sığ görmekten kurtulmak ise neredeyse imkansız. Çünkü bu durumda olan bir insan hangi durumda olduğunu bilmiyordur. Bilmemek ne kadar kötüyse bilmediğini bilmemek, hatta bilmediğini bilmediğini bilmemek; bilmemekception durumunda olmadığımızın hiçbir kanıtı yok. Tanrı bile bilmediği bir şey olup olmadığını bilemez. Tanrının olup olmadığını bilmiyoruz fakat biz varız. Bizim durumuzu açıklayan çok sevdiğim bir alegori var. Hiç yağmur yağarken evinize yürüdünüz mü? Peki yere bakarak yürüdünüz mü? O şeye dikkat ettiniz mi? Evet su birikintisine. İşte sonraki sefer o su birikintisine daha dikkatli bakın. Çünkü o çok ilginç bir düşünceye sahip...

Saf İyilik İmkansızdır (1)

     Size bir iki süslü, bir iki de süsüz kelime kullanarak iyilik diye bir şeyin olmadığını olamayacağını, bunun imkansız olduğunu, olsa bile sanal olduğunu anlatacağım. Sanal derken demek istediğim insanları kapsamayan bir şey olması. İnsan dışında bir canlı veya cansız varlık iyilik yapabilir fakat bu sefer de o canlının veya cansızın yaptığı şeyin iyi veya kötü olmasını yine biz insanlar değerlendirdiğimiz için bize bağlı olan fakat bizim yapamadığımız bir kavramdan söz ediyorum.   Peki neden böyle düşünüyorum? Çünkü böyle düşünmem için geçerli sebeplerim var ve bunları size sıralayacağım ve düşünmenizi istiyorum; vermek istediğiniz mantıklı bir cevap varsa e-posta olarak veya yorum olarak yazın okumaktan memnun olurum.   Şimdi gelelim iyilik var mıdır? Elbette iyilik vardır. Zaten benim düşünceme göre bir şey yoksa o şeyden haberimiz olmaması gerekir. Ha böyle dediğim zaman hemen şap diye bana yapıştırın o zaman neden ateistsin o halde tanrı var senin düşün...

Okumama Hakkına Sahipsiniz (1)

   Stephen Hawking ünlü bir fizikçi. İllaki hepimiz bu adamı duyduk, “The theory of everything” filmini izledik, karadelikler hakkındaki kısa kitabını okuduk ve evrenin kısa tarihi kitabını da gördük mutlaka. Bilmiyorum Hawking diyince sizin aklınıza ne geliyor fakat bu adam beni iki önemli konuda çok etkilemişti. Birincisi şu (ki benim yazılarımı biraz okuduysanız zaman konusuna, kader konusuna takıntılı olduğumu biliyorsunuzdur) Gelecekten gelen zaman yolcuları hiç görmüyoruz. (en azından gerçekten gelenleri) çünkü daha herhangi bir zaman makinesini icat etmedik. Evet bu söz belki ona ait değildir ama ben ona ait olduğunu bir yerlerde okumuştum. Peki burda bize ne anlatmak istiyor? Biz zaman makinesi icat ettiğimizde aslında sıfır noktasını başlatmış olacağız. Bu bizim platformumuz olacak ve gelecekten, geçmişe gelinebilecek yeri zamansal ve mekansal olarak yapmış olacağız. Biraz fazla mı teorik kaçtı? O zaman izin verin şöyle bir alegoriyle açıklayayım. İhtiyacımız olan bir...