Ana içeriğe atla

Neden Teist, Deist veya Agnostik değilim (3)




  Bugün kapatıyorum. Büyük final ile karşınızdayım ve yine başlarken önden bilgiler vermek istiyorum. Sevgili güzel okuyucular ben herhangi bir ünvanı olan birisi değilim. Ama illa bir ünvan biçecek olsam kendime, medeniyet ve bilim tarikatı müridi sanırım güzel bir ünvan olurdu. Benim için bu hayatta en büyük öncelik medeni bir topluma ulaşmaktır. Bu topluma ulaşımı sağlayacak olan yegane araç da bana göre bilimdir. Kesinlikle din ve din benzeri şeyler değildir. Ayrıca bu üç bölümlük yazı dizisinde fark etmiş olacaksınız soyut şeyleri ağırlıkta bırakarak yazmaya çalıştım. Neden böyle yaptım? Bilimden bahsediyorum fakat bu kadar önemli konularda bilimi biraz hafif bırakıyorum. Evet böyle yapıyorum çünkü aslında siz de fark edeceksiniz ki dinde bilime yer yoktur. Zaten dinlerin oluştuğu ortamda bilim diye bir şey de yoktu. Benim gözümde (inanıyorum ki çoğu kişinin de gözünde) bilim 19. yüzyılda başlamıştır. Bu başlangıcın da iki büyük mimarı vardır Einstein ve Karl Popper. Neden? Çünkü Einstein sayesinde ortaya çıkan bir teori büyük Filozof Popper'a bilim hakkında [(bana göre) çok büyük ve önemli] bir fikir vermişti. Neydi peki o fikir? Merkür'ün güneş çevresinde olan garip yörüngesi o zamana dek insanların bildiği fizik bilgisi ile açıklanamıyordu. Prof. Einstein de bu konuda ortaya çok önemli bir fikir attı ve sonradan bu hepimizin bildiği genel göreliliğe dönüştü. Fakat bunlar olurken Karl Popper de başka işlerle meşguldu. O bu olayı gözlemliyordu ve şunu fark etti. Einstein'in ortaya attığı açıklama eğer yanlışlansaydı yani yanlış olduğu başka insanlar tarafından ortaya çıkartılsaydı o andan itibaren insanlar derhal bu açıklamaları terk edecek ve başka yeni ve daha doğru açıklamalar peşine düşecektik. İşte Karl Popper de burdan bilim felsefesi için mükkemmel bir çıkarımda bulundu. Bilimsel gerçekler; dedi Popper, doğrulanabilir olanlardan çok, yanlışlanabilir olanlardır. Yani siz de ortaya bir iddia atabilirsiniz  mesela kütle çekim diye bir şey yoktur hatta dünya düzdür bizi yerde tutan kuvvet de atmosfer basıncıdır gibi bir iddia ile ortaya çıkabilirsiniz. Tamam kabul fakat bu iddianızın bilimsel olması için bu iddiadan hangi şartlar sağlanırsa vazgeçeceğinizi de belirtmeniz gerekir. Yani bu iddianın hangi şartlar altında yanlış olacağı ortaya çıkar. Mesela uzaya çıkıp sonra dünyaya bakarsanız ve düz olmadığını görürseniz benim bu iddiam yanlıştır der misiniz. Demeniz gerekir. Aksi halde benim iddiam bilimsel falan diyemezsiniz. Çünkü sizin iddianızı yanlış çıkartmak mümkün değil. Her durumda doğru olduğunu iddia ediyorsunuz o zaman ortaya bilim falan çıkmıyor. Din gibi bir şey çıkıyor. O yüzden dedim dinde bilime yer yoktur diye. DİN yanlışlanabileceği bir olasılığı yok sayar. Hal böyle olunca siz yanlışlanabilme olasılığı olan argümanlar ile dini aynı kefeye koyamazsınız mesela big bang yaratılışı kanıtlar diyemezsiniz çünkü yarın bir gün big bang in yanlış olduğu ortaya çıkarsa ne yapacaksınız yanılmışız din yokmuş mu diyeceksiniz? Hayır hemen big bang yerine yeni gelen şeyi dine yamamaya çalışacaksınız. Evet böyle kısaca, detaylar için Karl Popper adlı büyük filozofu araştırın derim ben. Biz benim neden agnostik olmadığıma devam edelim.

Neden Agnostik değilsin?

  Şimdi size soruyorum agnostiklik hangi durumlarda olabilir? Yani şöyle diyeyim siz hiç şu konuda agnostik olan birisini görebilir misiniz: Kimya veya Simya konusunda agnostik biriyim ben diyen birisi var mıdır? Yoktur. Biraz daha ayakları yere basan bir açıklama yapalım. Tıp ve Alternatif Tıp arasında agnostiğim diyen birisi yoktur veya agnostiğim diyebilecek kadar zaten okumuş birisi alternatif tıp denen şeyin safsata olduğunu bileceğinden alternatif tıp konusunda gerçeklik payı bırakmaz. Tabi bunlar baştan söyleyeyim bizim konumuza doğrudan benzetme sayılmaz çünkü alternatif tıp ve normal akademik tıp test edilebilir şeylerdir. Deizm ve ateizm ise böyle değildir (mi). Ama yine de aklınızda canlanması açısından böyle bir benzetme yapmak durumundayım. Şimdi eğer böyleyse ve ben kendimce (2) numaralı yazımda deizm diye bir şeyin yani fikirsel ve tanrı kabul edebileceğim bir şeyin olmadığını göstermişsem (en azından kendime) o durumda zaten benim için agnostik seçeneği de o anda düşer. Zaten olan da buydu; ben ateist olduğum zaman ki baya önce; başka bazı kimseler gibi birkaç ay veya yıl da deizmde oyalanıp ateist olmamıştım. Deizm seçeneğini yaklaşık 32 saniye gibi bir sürede eleyip zaten deizm saçmaysa agnostik olmak da mantıklı değildir düşüncesine ulaşmıştım. Gerçekten de yaptığım buydu. Ama yine de bu yazıyı burada bitirmiyorum çünkü tatmin olmamış olanlarınız olabilir. Bunun yerine agnostik anlayışa kendimce getirdiğim (belki başkaları da getirmiştir bilmiyorum) 2 yaklaşım var bunlardan bahsedip yazıyı o noktada sonlandıracağım. Bunlardan ilkine gelelim.  

1-Agnostisizm Aslında bir dindir

  Agnostik olma konusunda büyük üstat Diamond Tema ne diyor: Agnostiklik aslında bir paradokstur. Tanrının varlığı veya yokluğu konusunda kesin bir yargıya varılamaz vardım diyenler yalan söylüyordur veya bilmiyordur. Çünkü tanrı en azından buradaki yazıya konu olan tanrı bilinebilecek anlaşılabilinecek bir şey değildir. Haliyle böyle bir varlığın varlığı ve yokluğu bilinmez hatta böyle bir varlığın bilinip bilinemeyeceği bile bilinemez. Bir ok her seferinde yolun yarısını alır. Sayılar da sonsuza kadar ikiye bölünebildiğine göre Okun gidebileceği sonsuz yol vardır ve hedefine asla ulaşamaz (mı). Eğer bir konunun bilinip bilinemeyeceği bile bilinemiyorsa böyle bir konu yoktur. Zaten böyle bir konu aslında bir insan tarafından üretilemez, ortaya çıkartılamaz. Haliyle öyle bir konu da ortaya çıkmış ise o konu tanrıdır. Yani şunu demeye çalışıyorum: eğer biz tanrı denen şey hakkında hiçbir fikir asla üretemeyceksek, onu bilemeyeceksek o konuda bir fikir edinemeyeceksek falan o zaman ilk defa tanrı fikri nereden ortaya çıktı? 

  İkinci Dünya savaşı, Uçaklar ve Agnostiklik

  Bu konuyu daha detaylı açıklamak için şöyle bir örnek daha vermek istiyorum. Bu örneği şu kaynaktan kendi cümlelerimle Alıntılayarak yazacağım isteyenler için özgün link. İkinci dünya savaşı sırasında savaşa giren ve geri dönen uçaklar, matematik ve hiç atış yapmadan da savaşın kazanılınabileceği ve hayat hakkında nice ders içeren bir konuyu size açayım. İkinci dünya savaşı sırasında hava kuvvetlerinin çarpışması aslında bilimin ve teknolojinin, mühendisliğin çarpışmasıydı. ve diğer pek çok konuda olduğu gibi en büyük ve en güçlü uçağı yapanlar değil en iyi şekilde savaşabilecek en efektif şekilde savaşabilecek ve kendini güncelleyebilecek uçaklar ve pilotlar savaşı kazandı. İşte bu konuda da çok güzel bir örnek. İkinci dünya savaşı sırasında özellikle başlarda İngiliz pilotlar alman pilotlar karşısında çaresizdi. Başlarda savaşın en başarılı pilotları ve uçakları Almanlardaydı. Bunun acısını da en çok İngiliz pilotlar oldu. İngiliz hava kuvvetleri pilotlar konusunda geri kalmışlığını uçakları teknolojik anlamda yenilemede aradı. Ordu savaştan geri dönmeyi başarabilen az sayıda, mermi delikleri yüzünden resmen süzgece dönmüş uçakları inceledi ve mermi deliklerinin yoğunlaştığı yerlere daha çok zırh koyarak onları tekrar savaşa yolladı fakat bu yöntem pek de olumlu bir sonuç vermedi.  

Savaşta hasar almış bir uçak


  Savaşta başarılı olabilmek için pek çok matematiksel ve istatistiksel problemle başa çıkmak gerekliydi bunlardan birisi de uçakların zırhlandırılmasıydı. Herkes uçaklara daha çok zırh takılması konusunda hemfikirdi ama asıl sorun zırhların nereye takılacağıydı.
  
  Ordu geri dönebilmeyi başaran uçaklardan hasar alan noktaların bir haritasının çıkartılmasını istedi. Ve ortaya şöyle bir haritalandırma çıktı.

Geri dönen uçakların Hasar alan kısımları



  Gördüğünüz kısımlar savaşa girmiş ve geri dönebilmeyi başarabilmiş uçakların hasar aldığı bölgeler. Havada gerçekleşen savaşın ne kadar da şiddetli olduğunu gözümüze seren bu fotoğrafa bakan istatikçilerden bazılarının önerisi şuydu: Hasar olan bölgeleri zırhlandırmak. Ancak Matematikçi Abraham Wald farklı bir fikirdeydi. Wald'a göre geri dönemeyen uçaklar hakkında tüm bildiğimiz geri dönemedikleriydi. Geri dönebilenler hakkında tek bildiğimiz ise bu uçaklar geri dönebilmişti çünkü bu noktalardan hasar almışlardı. Wald dikkatini uçakların isabet almamış kısımlarına dikkatini yoğunlaştırdı. Bu uçaklar geri dönebilmişti çünkü bu hayati kısımlardan isabet almamışlardı. Mesla motor, kabin, benzin deposu gibi hayati kısımlar. Eğer bu uçaklar bu kısımlardan hasar alsalardı zaten geri dönemeyeceklerdi. Pilotları öldüğü için, motorları durduğu için, benzinleri bittiği için veya hepsi birden. Bu yüzden Wald mermi deliği olmayan noktaların zırhlandırılmasını önerdi ve bu öneri sonrasında kabul gördü ve savaşta İngiliz pilotlar da başarılı olmaya başladılar. Konu hakkında daha fazla detay isterseniz Yazının tamamı için BURAYA tıklayın. Biz devam edelim. Peki neden bunu anlattım? Burayı anlattım çünkü hayatta çok fazla kere biz de bu hataya düşüyoruz. Geri gelen uçakların pilot kabinlerini değil de kurşun deliği olan yerlerini zırhlandırma hatasına düşüyoruz. Bence agnostiklik de böyledir. Bizim hiçbir türlü bilemeyeceğimiz bir kavramı zaten bizim bugün bilmiyor olmamız gerekirdi. Çünkü o kavram tıpkı savaşta geri dönemeyen uçaklar gibi bize ulaşamadan teknik aksaklıklar veya kurşun delikleri sebebi ile düşecekti. Fakat ortalıkta tanrı diye bir kavram var. O halde iki seçenek olabilir. Ya tanrı gerçekten var ve insanlıktaki tanrı kavramının kökeni bizzat tanrının kendisi. Ki bu zaten bence teizm için çok güçlü bir argümandır fakat teizm bünyesinde çok çok az felsefeyle ve dinle ilgilenen insan olduğu için bu kadar güçlü argümanları da zikreden insan sayısı yine çok  azdır bünyelerinde. Onlar genelde daha çok baban nasıl doğu o nasıl doğdu o nasıl doğdu gibi zırvalıklarla, saçmalıklara, safsatalarla sırf ilk bakışta mantıklı ve güzel gibi gözüküyor diye karınlarını doyuruyor diye idare ederler. İkinci olasılık ise tanrı fikrini bizzat insanların uydurduğudur ki bu çok daha mantıklıdır bana göre. Çünkü tanrı fikri de bir evrimsel süzgeçten geçmiştir. İlk başta korku, sonra ruh, sonra tarılar daha sonra tek güçsüz tanrı ve melekler, sonra mutlak tek tanrı ve yardımcıları şimdi ise tamamen yalnız mutlak en sonsuz tanrı fikri ortaya aşamalı bir şekilde gelmiştir. Bir bakıma insanın zihinsel evrimine işaret eden süreçler. Ben bu sürece baktığımda insanın tanrı denen şeyi uydurmuş olduğunu ve zaman içinde bu günlere getirmiş olduğunu görüyorum. Ve uzaktan objektif olarak bakabilecek olan herkesin de aynı şeyi göreceğine eminim. O halde agnostiklik demek bilmiyoruz arkadaşım diyip işin içinden çıkmaktır; Hatta: bilmiyoruz ama zaten varlığından emin olmayız yokluğundan emin olamayız, emin olamayacağımızdan bile emin olamayız deyip işin içinden çıkıyorlar. Fakat ben gösterdim ki böyle bir fikri bilmemiz de mümkün olmazdı. O halde agnostiklik bilmeme dinidir diyebiliriz çünkü bir noktadan sonra sorgulamıyorlar ve kendilerine yeni bir dogma yaratıyorlar. Ben açık cevapların olamayacağına karşıyım. Bana göre bilinemeyecek hiçbir şey olamaz. Olanların da bu evrenle bir bağlantısı olamaz. Bilinemeyecek şeyler bilgiyle sınırlı olabilir. Bilgi de bir gün mutlaka o şeyleri bilebilecek noktaya ulaşır. Mesela karadeliklerin içinde ne var? bilmiyoruz ama şu an bilmiyoruz, bilinemez değil. Belki günün birinde bilinebilir.

 2-Sonuçların Sınanması

  Şimdi gelelim benim Matematikte öğrendiğim bir yöntem olan aynı zamanda içinde olasılık da barındıran mükemmel bir yöntem olan Sonuçların sınanması. Neden kendimizi bilemeyeceğimiz yönünde sınırlıyoruz? Belemeyiz çünkü çok yüce bir şey diye işin içinden çıkmak bana göre değil. Bu yüzden de bu getirdiğim agnostik olmayla alakalı en mantıklı açıklama. En azından bana göre. Geçelim açıklamaya. Diyelim ki elimizde mutlak değerli bir ifade var. Mutlak değerin ne olduğunu hepimiz biliyoruz değil mi? Evet şimdi örnek veriyorum elimizdeki mutlak değer şu |x| olsun. X in değerini bilmiyoruz hadi burada bırakalım gidelim... Olur mu böyle bir şey? Şimdi soruyu biraz büyültelim ve şöyle yapalım: |x| - 2 = 0 evet. elimizde böyle bir ifade var. Bu soruyu çözmeden önce bir müzik. -2 yi eşitliğin diğer tarafına gönderelim. ne var şimdi elimizde? |x|=2 peki. şimdi ne yapacağız? X hala belirsiz. Fakat yorum yapabiliriz. x = -2 olabilir. veya 2 de olabilir. Neden? Çünkü -2 de olsa 2 de olsa mutlak değerden dışarıya çıkarken pozitif olarak çıkar ve 2 olur. Olay bu kadar basit. Şimdi bu yöntemi agnostik felsefede bilemeyeceğimizi bile bilemeyeceğimiz tanrıya uygulayalım. Agnostikler ne der olabileceği yönünde kesin bir yargıya varamayız. Evet ama düşünebiliriz. Diyelim ki böyle bir tanrı var. Olması durumunda neler olurdu? 1-Tanrı bizi bir tarafına takmazdı. 2-Tanrı bizimle iletişime geçerdi. Başka olasılık ben hayal edemiyorum. Edebilen yorum bırakabilir. İkinci olan yani kolay olandan başlayalım. Sizce bu kadar yüceler yücesi bir tanrıdan gelmiş gibi duran bir din var mı dünya üzerinde? Şu an yok. Yani böyle bir tanrı varsa bile daha bizimle iletişime geçmedi demek oluyor bu. Yani 1. seçenek. Tanrı var ve bizimle henüz iletişime geçmedi hatta daha kötüsü hiç geçmeyecek çünkü bizi bir tarafına taktığı yok: Arkanı döndüğünde göremeyeceğin uzaylı... Yani geçen bölüm yazdığım (2) numaralı yazı. Böyle bir tanrıyı da bizim bir tarafımıza takmamıza gerek yoktur. Yani tanrının varlığı ile yokluğu arasında bir fark yoktur veya denktir bu iki durum. O halde rahatlıkla tanrı yoktur diyebiliriz. Çünkü varlığı, yokluğu ile farksızdır. Kendinize iyi bakın okuduğunuz için teşekkür ederim. Başka bir yazıda görüşmek üzere. Fikirlerinizi yorum olarak belirtmekten çekinmeyin.






















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Olması Bir Filmi İzlenmez Kılar mı?

    Geçenlerde bir arkadaşıma bir film önerdim. Muhtemelen izlemişsinizdir. Filmin adı Forrest Gump. Ben normalde bu filmi 1998 yapımı sanıyordum. Meğersem film 1994 yapımıymış. Her neyse arada sadece 4 yılcık var ne olacak diyebilirsiniz ve haklısınız size katılıyorum. Sonuçta ikiside eski filmler.    Peki önerimin sonrasında ne oldu? Filmin yapım yılını gördü ve 1994 mü sg dedi bana. Ben de sen filmden ne anlarsın kültürsüz yaratık gibi bir söz söyledim ona. Elbette arkadaşımın böyle bir tepki vermesini anlıyorum aşırı derecede haksız sayılmaz. Çünkü bir noktada ben de eski filmlere böyle ön yargılıydım, sonra bir noktada kırdım bu ön yargıyı.     Starwars sever misiniz? Hiç duydunuz veya izlediniz mi? Starwars güzeldir. Tavsiye ederim. Yüzüklerin efendisi gibi iyi ve kötünün mücadelesini işleyen etkili bir şekilde izleyen nadir filmlerdendir diyebilirim. Ben de çoğu insan gibi eski filmlere karşı ön yargılıyken (elbette 99 yapımı- 98 yapımı filmleri izlemişliğim vardı) bir gün evde

Patates Kızartmaları ve Mutluluk

   Merhaba. Size kısa bir yazıda son zamanlarda yaşadığım ve beni mutlu eden bazı şeyleri anlatmak istiyorum. Bu yazı uzaktan bakınca size belki biraz şükürcü gelebilir ama kesinlikle öyle değil. Sadece birkaç yaşanan durum ve bu durumlar karşısında hissettiklerimi paylaşmak istiyorum.     Hani söylenegelen bir şey, bir soru var ya; mutluluk nedir? Ne olsa sizi mutlu ederdi? Hiç düşünüyor musunuz bunu? Bilmiyorum. Ben de çok fazla düşünmüyorum aslında. Yalnızca mutlu olduğumda hatırlıyorum bunu. Peki nasıl mutlu olduğumu öğrenmek ister misiniz?    Belki size anlamsız gelecek bunlar. Ama lütfen sadece bir an olsun beni anlamaya çalışın. Ben patates kızartmasını çok severim biliyor musunuz. Ama öyle gelişi güzel kızartmalardan bahsetmiyorum. Böyle şekli güzel olan, güzel kızarmış ve en önemlisi de sıcak olmalı. Sıcak olmayınca sevmiyorum. Belki siz de böylesinizdir. Peki toplu bir yaşam alanında yaşıyorsanız neler olur? Yemekler pek güzel olmaz genelde. Patatesler soğuktur, birbirine yap

Unutmak İstiyorum

    Keşke bir tuş olsa. Rengi önemli değil; size hangisi hoş geliyorsa o olabilir. Kırmızı mesela. Genelde filmlerde tuşlar kırmızı renkli oluyor. Gerçi gerçekte de kırmızı renkli oluyorlar. Neyse işte. Bir tuş olsun demiştik ama bu tuş gerçekte değil zihnimizde olsun? Evet evet zihnimizde. Böyle gidip elinizle ulaşabileceğiniz bir noktada değil. Bu bir şans olsa, o tuşa uzanıp bastığınızda bazı durumlar gerçek olsa yapar mıydınız?     Tabi olabilecek durumlar tamamen gerçekçi, mesela o tuşa bastığınızda geçmişe gidemiyorsunuz, yalnızca ileriye dönük olaylar olabiliyor. Mesela hafızanızdan bazı olayları silme şansı veriliyor size. Kötü, veya gereksiz, ya lanet olsun keşke yaşanmasaydı dediğimiz türden olaylar, unutmak istiyorum dediğimiz olaylar? Ne dersiniz? Keşke olsa ama olmayacak.   Yaşım ilerledikçe keşke unutsam dediğim olayların sayısı artıyor. Sizin de artacak. illa kötü yönde değil. İyi yönde de. Keşke okuduğum veya izlediğim bir filmi unutsam da tekrar izlesem ve aynı duygula