Ana içeriğe atla

Neden Teist, Deist veya Agnostik Değilim (2)

 




   Merhabalar. Bugün sizlere geçenlerde yazmayı başlatmış olduğum ve esasında neden inançsız olduğumu açıklama gayesi barındıran yazı dizimin ikinci bölümü ile karşınızdayım. Nasılsınız, iyisinizdir umarım. Yazıya başlamadan önce size bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Başım ağrıdığında dinlediğim bir takım müzikler vardır. Sizlere de bu müziklerden önermek istiyorum. Hem ağrınızı geçirir hem de yazıyı okurken arka planda çalar, ben de zaten bu müziği dinleyerek yazıyor olacağım. ve bunu da . Evet böyle güzel olacak sanırım. Bundan sonra yazarken aralara sıkıştırmayı düşünüyorum dinlediğim müzikleri eklemeyi. Neyse, keyifli okumalar bakalım.

  Kaldığımız yerden devam ediyoruz ve Deizme geçiyoruz. Bazen geçmişe dönük notlar ve göndermelerde bulunabilirim. Ayrıca şunu da eklemeliyim ki geçen yazıda bazı teknik problemler oluşmuş bazı yerleri mesela büyük patlama teorisini kopyaladığım zaman, ve sorun devam etmiş. Bu yazıda hiçbir yerden direkt kopyalama yapmayacağım onun yerine sadece görsel kopyalamalarda bulunacağım. Evet sanırım şimdi devam edebiliriz. 

   Belki fark etmişsinizdir. Aslında Türkiye'de çok ama çok fazla deist vardır. Neden böyle söylüyorum? Çünkü bazı kimseler ben islam dinine bağlıyım dese bile yaşayış olarak islam ile alakaları yoktur. Namaz kılmaz, oruç tutmaz öyle yaşar belki ara sıra bunları yaparlar ama genelde namazla din ile iman ile araları yoktur. Hatta Türkiye'deki insanların iddia ediyorum %70'e yakını böyledir. Belki az da olsa dinlerine bağlıdırlar, ara sıra Allah'ım şimdi sınava giriyorum yardım et falan derler, cumadan cumaya bayramdan bayrama namaza giderler ama aslında yine dinlerini bilmezler, bir kere bile kur'an okumamışlardır, hadis, sünnet nedir bilmezler. Kulaktan dolma islam yaşarlar. Genelde kendi kültürlerini yani Türk-Arap sentezi ile oluşturulmuş bu kültürü islam sanırlar. Ben ilk defa kur'an'ı tükçe okumaya cürret ettiğim zaman beni en çok şaşırtan şey de bu olmuştu aslına bakarsanız. Başladım kur'anı okumaya fakat bir gariplik vardır. Kur'an da yazanlar ile bizim normla hayatta uyguladığımız yaşam biçimi arasında çok fark vardı. Biz islam denince direkt olarak kadınların kapanması, erkeklerin egemen olduğu, kadınların toplumdan olabildiğince dışlandığı, erkekle kadının bağlarının olabildiğince kesildiği, namaz kılma, zekat verme gibi şeyleri aklımıza getiriyoruz, en azından benim aklıma bunlar geliyor. Yani ritüel bazlı bir inanış canlanıyor aklımda. Fakat kur'an dediğimiz o koca kalın kitabı incelersek bu yazdıklarımın kur'an'ın %50 civarını ancak oluşturduğunu görürüz. Geri kalan kısımlar genelde başka içeriklerle doldur. Zaten ibadetlerin de nasıl yapılacağı falan yazmaz. Genelde namazlarınızı dosdoğru kılın gibi ibareler vardır. Ama nasıl namaz kılınacağı ve ne kadar kılınacağı yazmaz. Keza oruç konusunda: siyah ip ile beyaz ip ayrılıncaya kadar yemek yiyin gibi bir ibare söylenir illaki duymuşsunuzdur. Her neyse demek istediğim bizim sandığımız ile gerçekte olan kur'an ve din biraz farklı. Biz konumuzu dağıtmayalım ve deizme geçelim. Alalım sorumuzu:

  Neden Deist Değilsin?


  Aslında hepimiz biliyoruz ki iş tanrıya gelince bir kanıta ulaşamayız. Bu sebeple direkt olarak evet tanrı vardır veya tanrı yoktur diye mutlak bir yargıya varmak mümkün değil. Fakat zihinsel olarak bazı sonuçlara varabiliriz ve bu sonuçlardan da yorumlamalarda bulunabiliriz. Bu arada kanıtlayamayız derken Teistik dinler ve bunların tanrılarını bu dediklerimin dışında tutuyorum. Çünkü o dinlerin doğası gereği tanrılarının ve dinlerinin kanıtlanamaması gerekir fakat sorgulayıcı bir yaklaşım ile yaklaşarak, kitaplarını okuyarak acaba bu şey gerçekten de söylendiği gibi sonsuz güçte, kısaca her şeyin sonsuzu olarak tarif edebileceğimiz bir tanrıdan mı geliyor bunu anlayabiliriz. Nitekim bir önceki bölümde de zaten yapmış olduğumuz buydu. Peki kanıt yok demek veya kanıtlanamaz demek veya bir şeyin kanıtlanamaz olması kısaca bilimsel olmaması o şeyin illa da var veya yok diyemeyiz anlamına gelmiyor. Hemen örnek vereyim: birisi size gelse ve hemen arkanızda siz baktığınız anda yok olan bir uzaylı olduğunu söylese o varlığın varlığına, gerçekten arkanızda öyle bir uzaylı olup olmadığına inanır mısınız. İnanmazsınız. Fakat yine de birisi gelip size böyle bir uyarıda bulunuyorsa ve ciddi, deli olmayan birisiyse yani sizi trollemiyor gibi görünüyorsa en azından aklınızda harbiden var mı acaba diye bir düşünce oluşabilir. Fakat sonra bir ekleme daha yapsa ve eğer aynadan bakmaya çalışırsan da yine yok oluyor aynı zamanda hiçbir ölçüm aletiyle ölçülemiyor aynı zamanda hiçbir işlevi de yok, olmayacakta. Gibisinden şeyler söylerse o zaman artık o kişiyi ciddiye almaz ve yolunuza devam edersiniz. Çünkü bu noktada o şey gerçekten var olsa bile yok hükmündedir. Çünkü arkanızda hiçbir şey yokken ne oluyorsa arkanızda o şey varken de aynı şeyler oluyor ve aynı zamanda olmayan şeyler de olmuyordur. Matematiksel bir modelleme yapacak olursak şöyle bir sonuca ulaşırız: 2+x=2 bu denklemi çözmek istersek 2 ile hangi şeyi toplarsak 2 ederi düşünmemiz gerekir ve sonuç bildiğiniz gibi 0'dır. Peki farklı bir denklem daha versek ve şöyle desek 2+y=2 evet bu denklemde de aynı sonuca ulaşıyoruz y de 0 olarak bulunuyor. O halde biz x dediğimiz bilinmeyen ile y dediğimiz bilinmeyen birbirine eşit ve sıfırdır diyebiliriz. 2+0=2 DE diyebiliriz, 2+1-1= de yine 2 dir diyebiliriz. Fakat ben size bunların hepsinden daha kolay bir yol daha olduğunu söylemek istiyorum ancak bunu söylemeden önce şu an dinlediğim müziği de araya sıkıştırayım ve evet işte hepsinden daha kolay olan yol şu: 2=2 demek. Evet bu yönteme felsefede occam's razor veya occam'ın usturası deniyor. Yani aynı sonuca ulaşan birden fazla ve birbirinden farklı yollar arasından en kısa olan veya en meşakkatsiz olan doğrudur prensibi. Söz gelimi deizmin tanrısı da böyledir. Geçen bölümü okumanızı tavsiye ederim, o bölümde zaten deizme ait olan tanrı olmalı gibisinden argümanları değerlendirmiştik ve bu tarz argümanların en azından bizim incelediklerimizin çok da doğru olmadığını görmüştük. Zira olsa bile bu tanrının bir özelliği yoktur yani zaten bizim için kendini yok hükmüne koyan bir tanrıyı bizim kabul etmemiz mantıklı değildir. Zaten deistler Tanrı evreni bıraktı ve kaderine terk etti derler. Bu zaten tanrı büyük patlamadır demek gibi bir şeydir. büyük patlama yaklaşık 13 milyar yıl önce olup bitmiş bir olaydır bu olayın gerçek olması bu olayın şimdi de olduğu anlamına gelmez. Demem odur ki tanrı eğer o zaman bizi yarattı ve tamamen bıraktıysa o tanrıyı da biz bırakabiliriz zira kendi kendisini bizim için feshetmiştir. Ve aslında gördüğünüz gibi böyle bir tanrı şu an ha var ha yok bizim için hiçbir önemi yok. Bunlar genel olarak deizme verilen klasik cevaplardır. Fakat benim bunlara eklemek istediğim bazı eklemeler daha var. Bunlar da paradoxlar. Evet paradoxlar. Eski yazılarımı okursanız bunları zaten görürsünüz fakat bunlara burada da biraz değineyim. Eğer tanrı her şeyi biliyorsa o tanrı sonsuz güçte olamaz çünkü geleceği de biliyordur ve eğer geleceği zaten bilebiliyorsa o gelecek aslında tanrı için şimdiki zamanda oluyordur. Gelecek zamanı şimdiki zamanda yaşayan bir yaratık gerçeklik kafesinde sıkışıp kalır, hareket edemez. Tıpkı interstealler de bahsedilen 4. boyuttan olan canlılar gibi. Filmde bu canlılar çok güzel anlatılmış aslında bu canlılar zamanın üstünde fakat zaman onlar için bizim algıladığımız gibi değil onlar tüm zamanı bir nokta gibi algıladıkları için zamandaki herhangi bir tarihi bulamıyorlar. Bunun için düşük boyuttan canlılar ile iletişim kurum veya onların kendi kendilerini yönlendirmelerini sağlayıp zamana müdahele ediyorlar, ettiriyorlar. Müzik. Her neyse tanrıya sıfat yüklerseniz ve bunu da sonsuzlara çekerseniz bu varlık kendi varlığına aykırı olmaya başlar kısaca bundan bahsediyorum. Önceki yazılarımı okuyun... Tabi bu görüşlerim daha detaylı ve daha zekice irdelenip eleştirilebilir ve yanlışlanabilir, eksiklenebilir. Hatta ben bile diyebilirim ben zamanında şunu şöyle düşünmüştüm fakat burada şunu düşünmemişim onu da ekleyince şöyle bir sonuç çıkıyor diyebilirim. Gördüğünüz gibi. Deizm biraz dinden yeni çıkan insanların ilk durak noktası gibi. Ben mesela hiç deist olmamıştım mesela. Evet güzel okuyucular gördüğünüz bunlar benim deizmi reddetmemin sebepleri ve neden mantıklı bulmamamın da sebepleri. Yorumlarınızı aktarırsanız mutlu olurum. Şunu da eklemek istiyorum benim bu düşünceye hiç geçmemiş olmamın nedenlerinden birisi de şu. İllaki görmüşsünüzdür. Toplumdaki insanların çok ama çok fazlaca bir kısmı hep ilk neden diye sorar. Ben nedense dinlere inanıyorken de inanmıyorken bu ilk neden mevzusunu hiç düşünmemiştim. Yani ilk nedene gelen kadar daha onlarca düşünecek sorgulanacak şeyler var düşüncesindeyim zira dediğim gibi hiçbir zaman cevaplayamayıncaya kadar neden neden diye sorup en sonucunda da cevapsız kalınca da korkuya kapılıp ne yapacağız şimdi sonunda cevap veremediğim ve belki de asla veremeyeceğim bir soru deyip de keçileri kaçırmadım. Aksine gerçekleri kabul etmek bence daha doğru. Çünkü evren büyük patlamayla başladı peki büyük patlama neyle başladı : CEVAP YOK. aaa! ne yapacağız çıldırın! Her yer kaosa sürükleniyor olamaz, olamaz müzik, olamaz kesinikle olamaz böyle bir şey. Ama bir dakika. Büyük patlamayı da yapan bir yaratıcı tanrı var deriz her şey çözülür(!). MÜ ACABA. Elbette hayır. Siz böyle bir cevap verirseniz size hemen şu soruyu sorarlar e peki o zaman tanrıyı kim yarattı? Siz de dersiniz ki tanrı yaratılmış olamaz. Nereden biliyorsun? kıçımdan salladım. Peki evren yaratılmamış olamaz mı? En azdından evrenin gerçekten var olduğunu(*?) biliyoruz. Kısaca ilk nedenci arkadaşlar ve bunu tanrıyla açıklayan insanlar çelişkidedir çünkü hiçbir şeyin bir nedene dayanmaksızın var olduğunu kabul etmezken tanrının varlığını kabul ederler ve ona neden biçmezler. aslında bu yeni sorular sormak, neden döngüsüne bir neden daha eklemektir: tanrı nasıl var oldu? Bence evrenin varlığına bir varlık sebebi uydurmak yerine evren kendi kendisin sebebidir zira varlığından gerçekten emin olduğumuz tek şey evrendir ayrıca evren sürekli bitip başlayan sonsuz bir döngüde olabilir denerekten daha mantıklı ve rasyonel olabilecek bir cevap getirilebilir ve bu gerçek bir inanç olabilir düşüncesindeyim. 
 
  Ayrıca şöyle bir şey de var. Bazı düşüncelerin kaynağı evren ve zihindir. Mesela bu yazıyı yazarken de başvurduğum matematik hem insan zihninde var oluyorken hem de evrende vardır. Ayrıca bir tane matematik vardır. Eğer günün birinde uzaylılar gelirse onlar ile matematiği kullanarak iletişim kurabilir ve dillerini çözebiliriz. Fakat bazı düşüncelerin kaynağı sadece ve sadece zihin ve insanın yaratıcılığıdır. Misal Ironman, Spiderman, Superman gibi karakterler kısaca sanat gibi bazı şeylerin tek ve tek kaynağı insan zihninin yaratıcılığıdır. Bu kavramlar gerçekte yoktur. Yalandır, masaldır, hikayedir. En hafif tabiriyle insanların gördüklerini abartmasıdır. Müzik. Buradan da şu sonuca varıyoruz. Tanrı organik mi? Yani tıpkı matematik gibi bizim doğaya bakıp gördüğümüz, zihnimizde canlanan bir gerçek mi yoksa doğaya bakıp uydurduğumuz bir masal mı? Şimdi 16. Yüzyılda ünlü ressam Michelangelo'nun yapmış olduğu o ünlü resme tekrardan bakmanızı istiyorum yazının başına da eklemiş olduğum. Adem'in yaratılışı adlı bu eser çok ironik bir anlam taşımıyor mu sizcede? Dikkatli bakın Tanrıya. Adeta Bir Şeyin içinden çıkarak geliyor ve Adem'in eline dokunuyor. Peki İçinden çıktığı şeye odaklanın. Odaklanın, odaklanın. Benzetebildiniz mi? O şeyi ben tıpkı Beyne benzetiyorum. Beynin yandan görünüşüne. Sanırım biz yanlış yorumlayıp yanlış bir isim vermişiz bu Resme. Bu resim Ademin Yaratılışını değil, Hayır; Bu resim Tanrının yaratılışını anlatıyor olmasın sakın? 

  Okuduğunuz için teşekkür ederim bir dahaki bölüm büyük final olan neden agnostik olmadığımı size anlatmaya çalışacağım yorumlarınızı eksik etmeyin. 

(*?):Evrenin gerçekten var olmadığını veya aslında var gibi görünmesine rağmen var olmadığını bunun bir illüzyon olduğunu öne sürebilirsiniz.
















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Olması Bir Filmi İzlenmez Kılar mı?

    Geçenlerde bir arkadaşıma bir film önerdim. Muhtemelen izlemişsinizdir. Filmin adı Forrest Gump. Ben normalde bu filmi 1998 yapımı sanıyordum. Meğersem film 1994 yapımıymış. Her neyse arada sadece 4 yılcık var ne olacak diyebilirsiniz ve haklısınız size katılıyorum. Sonuçta ikiside eski filmler.    Peki önerimin sonrasında ne oldu? Filmin yapım yılını gördü ve 1994 mü sg dedi bana. Ben de sen filmden ne anlarsın kültürsüz yaratık gibi bir söz söyledim ona. Elbette arkadaşımın böyle bir tepki vermesini anlıyorum aşırı derecede haksız sayılmaz. Çünkü bir noktada ben de eski filmlere böyle ön yargılıydım, sonra bir noktada kırdım bu ön yargıyı.     Starwars sever misiniz? Hiç duydunuz veya izlediniz mi? Starwars güzeldir. Tavsiye ederim. Yüzüklerin efendisi gibi iyi ve kötünün mücadelesini işleyen etkili bir şekilde izleyen nadir filmlerdendir diyebilirim. Ben de çoğu insan gibi eski filmlere karşı ön yargılıyken (elbette 99 yapımı- 98 yapımı filmleri izlemişliğim vardı) bir gün evde

Patates Kızartmaları ve Mutluluk

   Merhaba. Size kısa bir yazıda son zamanlarda yaşadığım ve beni mutlu eden bazı şeyleri anlatmak istiyorum. Bu yazı uzaktan bakınca size belki biraz şükürcü gelebilir ama kesinlikle öyle değil. Sadece birkaç yaşanan durum ve bu durumlar karşısında hissettiklerimi paylaşmak istiyorum.     Hani söylenegelen bir şey, bir soru var ya; mutluluk nedir? Ne olsa sizi mutlu ederdi? Hiç düşünüyor musunuz bunu? Bilmiyorum. Ben de çok fazla düşünmüyorum aslında. Yalnızca mutlu olduğumda hatırlıyorum bunu. Peki nasıl mutlu olduğumu öğrenmek ister misiniz?    Belki size anlamsız gelecek bunlar. Ama lütfen sadece bir an olsun beni anlamaya çalışın. Ben patates kızartmasını çok severim biliyor musunuz. Ama öyle gelişi güzel kızartmalardan bahsetmiyorum. Böyle şekli güzel olan, güzel kızarmış ve en önemlisi de sıcak olmalı. Sıcak olmayınca sevmiyorum. Belki siz de böylesinizdir. Peki toplu bir yaşam alanında yaşıyorsanız neler olur? Yemekler pek güzel olmaz genelde. Patatesler soğuktur, birbirine yap

Unutmak İstiyorum

    Keşke bir tuş olsa. Rengi önemli değil; size hangisi hoş geliyorsa o olabilir. Kırmızı mesela. Genelde filmlerde tuşlar kırmızı renkli oluyor. Gerçi gerçekte de kırmızı renkli oluyorlar. Neyse işte. Bir tuş olsun demiştik ama bu tuş gerçekte değil zihnimizde olsun? Evet evet zihnimizde. Böyle gidip elinizle ulaşabileceğiniz bir noktada değil. Bu bir şans olsa, o tuşa uzanıp bastığınızda bazı durumlar gerçek olsa yapar mıydınız?     Tabi olabilecek durumlar tamamen gerçekçi, mesela o tuşa bastığınızda geçmişe gidemiyorsunuz, yalnızca ileriye dönük olaylar olabiliyor. Mesela hafızanızdan bazı olayları silme şansı veriliyor size. Kötü, veya gereksiz, ya lanet olsun keşke yaşanmasaydı dediğimiz türden olaylar, unutmak istiyorum dediğimiz olaylar? Ne dersiniz? Keşke olsa ama olmayacak.   Yaşım ilerledikçe keşke unutsam dediğim olayların sayısı artıyor. Sizin de artacak. illa kötü yönde değil. İyi yönde de. Keşke okuduğum veya izlediğim bir filmi unutsam da tekrar izlesem ve aynı duygula