Sabah uyandığınızda gözlerinizi açtığınız bedenin size ait olduğunu nereden biliyorsunuz? Buna nasıl emin olabilirsiniz? Yoksa kafanızdan geçen düşünceler şunlar mı: Bunları fazla düşünme yoksa çıldırırsın. Evet çıldırmamak elde değil gibi duruyor biliyorum. Önceden okuduğum bir bilimkurgu kitabı da bir bölümünde bu noktayı irdeliyordu. Beynimi yakmıştı ve varlığımdan şüphe ettirmişti bana. O günden beri hep aklımda olan ve başkalarıyla da tartışmak istediğim bir konuydu bu. Aslında bu yazı başlığını da uzun zaman önce atmıştım lakin yazacak vakit olmadı pek.
Peki size o zaman biraz o kitaptan bahsetmek istiyorum. En azından söz ettiğim bölümü anlatayım biraz. Öncelikle kitabın geçtiği evreni size tasvir etmem gerek. Bu evrende yapay zekaya sahip robotlar her yerdeler. Aslında yasaklar ve büyük bölümü de avlanmış halde. Yine de bir şekilde hayatta kalmayı başarmış ve aramızda dolaşan birebir insan görünümlü robotlar var ve öyle bir durumdayızki bu robotlardan bazıları kendilerinin robot olduklarını bile bilmiyorlar. Kendilerini çok gerçekçi bir geçmiş yüklenmiş halde. Bu yüzden kendilerinin robot olduğundan hiç şüphe duymuyorlar ve tıpkı bir insan gibi yaşayıp insan gibi işe gidiyorlar. Elbette robotlar yasak olduğu için bu yasağın işlemesini sağlayacak kişiler de mevcut bu evrende. Bu kişiler de robotları avlıyorlar. Kendileri polis karakolunda çalışan kişiler. Nasıl şu anda çocuk, narkotik, tem gibi şubeler varsa o zamanda da robot şube gibi bir şube var. Bu kişiler bir kişinin robot olduğuna dair ihbar veya şüphe olması durumunda o kişiyle sadece insanların geçebileceği bir test uyguluyorlar. Bu test sonucunda kişi robot çıkarsa icabına bakılıyor, insan çıkarsa hayatına devam ediyor. Hikayenin bir noktasında adamımız birkaç tane kaçak son nesil robot olduğunu öğreniyor ve onları avlamaya çalışıyor. Hikayenin bir bölümünde ise işler çok ilginç bir hal alıyor. Adamımız tutuklanıyor ve karakola götürülüyor. Ama nasıl olur. Bizim adamımız robotları avlayan bir dedektif değil miydi? Meğer değilmiş. Kendisine son derece gerçekçi anılar yüklenmiş ve bu şekilde yaşaması sağlanmış. Elbette o anları okurken yazar size öyle bir betimleme ve zihin labirenti yaratıyor ki nasıl ki karakterimiz kendinden, hayatından ve her şeyden şüphe duyuyorsa siz de her şeyden şüphe duyuyorsunuz. Nihayetinde bu sabahtan öncesine dair olan her şey size sonradan yüklenmiş olabilir. Siz yapılmış olabilirsiniz. Evet siz bir fabrikada yapılmış, şu anki aileniz veya ortamınızda yaşadığınız şeklinde kodlanmış bir robot olabilirsiniz ve işin ilginç yanı bunun olup olmadığını asla bilemezsiniz.
Bu arada eğer kitabı okumak isterseniz kitabın adı: Androidler Elektrikli Koyunlar Düşler mi? Şimdi Yukarıda yazdığımız şeyleri tekrardan irdeleyecek olursak elbette bunlar Paranoyak Şizofreni hastası olan bir adamın hezeyanları. PKD (Philip K. Dick) yazar ve aynı zamanda Şizofreni Hastası. Söylediği bazı şeyler gerçekten de hastalıklı bir zihinden çıktığı belli olan sözler ve konseptler. Ama yine de durup bir düşünürseniz: Hayır canım bu kadarı da gerçek olamaz diyebilecek şeyler değiller. Şu anda Chat GPT 4.0 Hakkında konuşuyoruz. Bilgisayarlar zaten insanları geçmişti, Şimdiyse zekaya sahip oldular, gelecekte kim bilir neler olacak kim bilir? Terminator gerçek olabilir mi? Konuyu fazla dağıtmayalım da asıl noktaya gelelim: Evet biz biz olduğumuzu nereden biliyoruz? Biz kimiz? Biz gerçekten var olduğumuzu nereden biliyoruz? Belki de şu anda hepimiz bir simülasyonun içinde her şeyi gerçek zannetmeye programlanmış halde zavallı bir biçimde yaşıyoruzdur. İşte karşınızda yeni dinimiz: Simülasyon dini. Tıpkı dinlerin dediği gibi: Hiçbir şey gerçek değil, aslında gerçek olan şey öbür dünya, öldüğümüzde öbür dünyaya gideceğiz ve mutlu olacağız. Ama bu dinde öbür dünya diye bir şey yok. Sadece kodlar var. Aslında öbür dünya diye bir şey var. Bizim yaratıcımız da orada. Şu anda bizi izliyor. Bir deney yapıyor. Tek sorun öldükten sonra hepimiz silineceğiz.
Tüm bu anlatıların tek bir ortak noktası var: Biz insanlar olarak dünyanın merkezine kendimizi koyuyoruz. Bu yüzden sürekli bir şeylerin bizim için özel olduğuna, özel büyük bir anlam olduğuna her şeyin çok önemli olduğuna inanmak istiyoruz. Bu noktada da hata yapıyoruz işte. Bazen bazı şeylerin tesadüf olduğunu kabul etmemiz gerek. Evet kim olduğumuzu öğrenmek önemli. Kendimizi tanımalıyız. Ama şunu da unutmamız gerekiyor. Kim olursan ol bu evren senin için özel olarak dizayn edilip yaratılmış kusursuz işleyen saat gibi bir şey değil. Bir şekilde oraya geldin sen sadece. Şimdi yapman gereken kendini keşfetmek, işleri kolaylaştırmak ve eğlenmene bakmak. Tanrı belki seni sevmiyor olabilir, Belki tanrı bile yoktur. Ama sen varsın.
Yorumlar
Yorum Gönder