Ana içeriğe atla

Neden Uzun Yaşayalım?

    Geçen gün yine denizdeyim. Hava kararmaya başladı fakat henüz zifiri karanlık olmadı diyebiliriz. Hava da hafiften kapalı, yağmur yağdı yağacak. Sol tarafımda 4 kişilik bir arkadaş grubu kendi dünyalarında, kendi muhabbetlerini yapıyorlar. O an ufukta çakan şimşekler ve bir anda mosmor bir şekilde parlayan gök yüzü küçültüyor göz bebeklerimi. 

  Yıldırımların size ne kadar uzak olduğunu anlamanın bir formülü vardır bilir misiniz? Durun anlatayım. Ses bir enerjidir. Ve ses enerjisi havada belli bir hızda yayılır. Bildiğiniz gibi ışık da bir enerjidir ve o da belirli bir hızda yayılır. Tabi ışık hızı aşırı derecede yüksektir. Bu yüzden hatta ışık hızında gibi deyimlerimiz vardır. Çocukken annemin bana öğrettiği en büyüleyici şeylerden birisi de ışığın sesten çok daha hızlı haraket ettiği bu sayede yıldırım/şimşeklerin önce görüntüsünü gördüğümüz sesini ise sonra duyduğumuzdu. Bu fenomeni hepimiz biliriz değil mi? İşte burdan yola çıkarak yıldırımların bize ne kadar uzakta olduğunu bilebiliyoruz(yaklaşık olarak). Yıldırımı gördüğümüz anda oluşmuş demektir ve sesi de o anda oluşur, bize doğru hareket etmeye başlar. Sonra saymaya başlarız. 1001,1002,1003 diye. Böyle sayıyoruz çünkü hızlı hızlı 1,2,3 diye sayarsak tam 1 saniye geçmiş olmuyor.  Biraz daha hızlı sayıyorsunuz o yüzden bin bir, bin iki diye sayarız. Diyelim ki yıldırımı gördükten 4 saniye sonra sesi bize ulaştı. Şimdi burada küçük bir bilgi devreye giriyor. Ses havada saniyede 343 metre hızla hareket eder. Üç dört üç, üç yüz kırk üç çok basit. Ne demiştik 4 saniye. O halde 343x4=Yıldırımın bize olan uzaklığı 1372 metre demektir. İşte o karanlıkta da uzaklığı hesaplamayı denedim ama başarılı olamadım. Çünkü görüntüyü gördüğüm halde sesi duyamıyordum. Demek ki korkmamızı gerektirmeyecek kadar uzakta oluyordu bu doğa fenomeni. 

   Yağmurda denizde yüzene yıldırım çarpar efsanesini duymuşsunuzdur illa. Benim de aklıma nedense bu hikaye geldi. Sahilde çok kalabalık değildik, sağımızda ve solumuzda bir iki grup vardı sadece. Sonra ben de düşündüm acaba hemen şimdi sağ tarafıma yıldırım çarpsa nasıl olur? Kurtulur muyum yoksa pat diye ölür müyüm? Merak işte. Veya yan tarafımdaki gruba yıldırım düşse nasıl olur? Ölüme bu kadar yaklaşmak insanı sarsardı sanırım diye düşündüm ve o an aklıma yeni bir düşünce geldi. İnsanların çoğunun üreme yaşı 15-30 yaş arasında. Elbette medeniyet seviyesi ilerledikçe bu yaş ileriye doğru gidiyor lakin insan dediğimiz homo sapiens canlısının doğal şartlar altında çocuk yapmaya 15 yaşlarında başladığını söyleyebiliriz. 20-40 yaşları arasında da çoğu insan ölüyordu muhtemelen. Biz ise yani modern insan nereden baksan 60-100 arası yaşlara kadar yaşıyoruz ve sonra ölüyoruz. Peki çocuk yapmak dışında bu hayata ne getiriyoruz? Ne işe yarıyoruz? Ne üretiyoruz. Bu dünyada 8 milyar kadar varız fakat çöp üretmek, oksijeni karbondioksite çevirmek dışında çoğumuzun yaptığı bir şey var mı? Acaba kaç yıl içinde bizim bir gün içinde yaptığımız “iş”lerin tamamını bir robot yapabilir hale gelecek? O zaman geldiğinde bizim insanlık olarak bir anlamımız kalacak mı? Şimdi var mı? Bunlar işte kafamdaki deli sorular. Ben ölsem tam da şu anda evet evrende hiçbir şey değişmez ve olduğu gibi devam eder her şey. Ama dünyada? Dünyada da öyle. Dünyada bile her şey devam eder, bu yazıyo okumayan diğer 8 milyar insan yine yarın sabah uyanacak, karşıdan karşıya geçecek işe gidecek, işten gelecek, instagrama girecek ve netflix izlemeye devam edecek. Hiçbir şey değişmeyecek. İşte böyle. Bir gün daha fazla veya eksik yaşamamızın bir anlamı var mı? Yoksa bir çocuk yaptıktan sonra bu hayata geliş vazifemizi tamamlıyor muyuz? Ondan sonra yaşamamız için ne gibi bir anlam kalıyor? Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek mi? 

  Bu dünyayı daha iyi hale getirmek için harika bir fikrim var: bizi denklemden silmek? Ne dersiniz? Tıpkı Thanosun sonsuzluk eldiveni gibi bir eldivenimiz olsa ve tüm insanları silsek bu dünyadan, nasıl olurdu? İnanıyorum ki şimdiki halinden daha “doğal” olurdu. Ve belkide daha iyi olurdu. 

O zaman gökyüzünde çakan şimşeklerin kendisine ne kadar uzakta olduğunu hesaplayacak kim olurdu? Orası meçhul. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Olması Bir Filmi İzlenmez Kılar mı?

    Geçenlerde bir arkadaşıma bir film önerdim. Muhtemelen izlemişsinizdir. Filmin adı Forrest Gump. Ben normalde bu filmi 1998 yapımı sanıyordum. Meğersem film 1994 yapımıymış. Her neyse arada sadece 4 yılcık var ne olacak diyebilirsiniz ve haklısınız size katılıyorum. Sonuçta ikiside eski filmler.    Peki önerimin sonrasında ne oldu? Filmin yapım yılını gördü ve 1994 mü sg dedi bana. Ben de sen filmden ne anlarsın kültürsüz yaratık gibi bir söz söyledim ona. Elbette arkadaşımın böyle bir tepki vermesini anlıyorum aşırı derecede haksız sayılmaz. Çünkü bir noktada ben de eski filmlere böyle ön yargılıydım, sonra bir noktada kırdım bu ön yargıyı.     Starwars sever misiniz? Hiç duydunuz veya izlediniz mi? Starwars güzeldir. Tavsiye ederim. Yüzüklerin efendisi gibi iyi ve kötünün mücadelesini işleyen etkili bir şekilde izleyen nadir filmlerdendir diyebilirim. Ben de çoğu insan gibi eski filmlere karşı ön yargılıyken (elbette 99 yapımı- 98 yapımı filmleri izlemişliğim vardı) bir gün evde

Patates Kızartmaları ve Mutluluk

   Merhaba. Size kısa bir yazıda son zamanlarda yaşadığım ve beni mutlu eden bazı şeyleri anlatmak istiyorum. Bu yazı uzaktan bakınca size belki biraz şükürcü gelebilir ama kesinlikle öyle değil. Sadece birkaç yaşanan durum ve bu durumlar karşısında hissettiklerimi paylaşmak istiyorum.     Hani söylenegelen bir şey, bir soru var ya; mutluluk nedir? Ne olsa sizi mutlu ederdi? Hiç düşünüyor musunuz bunu? Bilmiyorum. Ben de çok fazla düşünmüyorum aslında. Yalnızca mutlu olduğumda hatırlıyorum bunu. Peki nasıl mutlu olduğumu öğrenmek ister misiniz?    Belki size anlamsız gelecek bunlar. Ama lütfen sadece bir an olsun beni anlamaya çalışın. Ben patates kızartmasını çok severim biliyor musunuz. Ama öyle gelişi güzel kızartmalardan bahsetmiyorum. Böyle şekli güzel olan, güzel kızarmış ve en önemlisi de sıcak olmalı. Sıcak olmayınca sevmiyorum. Belki siz de böylesinizdir. Peki toplu bir yaşam alanında yaşıyorsanız neler olur? Yemekler pek güzel olmaz genelde. Patatesler soğuktur, birbirine yap

Unutmak İstiyorum

    Keşke bir tuş olsa. Rengi önemli değil; size hangisi hoş geliyorsa o olabilir. Kırmızı mesela. Genelde filmlerde tuşlar kırmızı renkli oluyor. Gerçi gerçekte de kırmızı renkli oluyorlar. Neyse işte. Bir tuş olsun demiştik ama bu tuş gerçekte değil zihnimizde olsun? Evet evet zihnimizde. Böyle gidip elinizle ulaşabileceğiniz bir noktada değil. Bu bir şans olsa, o tuşa uzanıp bastığınızda bazı durumlar gerçek olsa yapar mıydınız?     Tabi olabilecek durumlar tamamen gerçekçi, mesela o tuşa bastığınızda geçmişe gidemiyorsunuz, yalnızca ileriye dönük olaylar olabiliyor. Mesela hafızanızdan bazı olayları silme şansı veriliyor size. Kötü, veya gereksiz, ya lanet olsun keşke yaşanmasaydı dediğimiz türden olaylar, unutmak istiyorum dediğimiz olaylar? Ne dersiniz? Keşke olsa ama olmayacak.   Yaşım ilerledikçe keşke unutsam dediğim olayların sayısı artıyor. Sizin de artacak. illa kötü yönde değil. İyi yönde de. Keşke okuduğum veya izlediğim bir filmi unutsam da tekrar izlesem ve aynı duygula