Ana içeriğe atla

Eski Olması Bir Filmi İzlenmez Kılar mı?

    Geçenlerde bir arkadaşıma bir film önerdim. Muhtemelen izlemişsinizdir. Filmin adı Forrest Gump. Ben normalde bu filmi 1998 yapımı sanıyordum. Meğersem film 1994 yapımıymış. Her neyse arada sadece 4 yılcık var ne olacak diyebilirsiniz ve haklısınız size katılıyorum. Sonuçta ikiside eski filmler. 

  Peki önerimin sonrasında ne oldu? Filmin yapım yılını gördü ve 1994 mü sg dedi bana. Ben de sen filmden ne anlarsın kültürsüz yaratık gibi bir söz söyledim ona. Elbette arkadaşımın böyle bir tepki vermesini anlıyorum aşırı derecede haksız sayılmaz. Çünkü bir noktada ben de eski filmlere böyle ön yargılıydım, sonra bir noktada kırdım bu ön yargıyı. 

   Starwars sever misiniz? Hiç duydunuz veya izlediniz mi? Starwars güzeldir. Tavsiye ederim. Yüzüklerin efendisi gibi iyi ve kötünün mücadelesini işleyen etkili bir şekilde izleyen nadir filmlerdendir diyebilirim. Ben de çoğu insan gibi eski filmlere karşı ön yargılıyken (elbette 99 yapımı- 98 yapımı filmleri izlemişliğim vardı) bir gün evde babamla birlikte Rogue One diye bir film izledik. Filmi bilmeyenler için şu şekilde özetleyebilirim. Starwars evreni ilk olarak 1977 yapımı filmle başlıyor. İlk çıkan filmin adı ilginç bir şekilde starwars 4 sonra 5 ve 6 çıkıyor. Daha sonra olayların öncesini anlatan 1,2 ve 3. filmler çıkıyorlar. Her neyse Rogue One filmi de Starwars evreninde geçiyor ve 4. Filmin hemen öncesini anlatıyor. Rogue One bitiyor ve devamında Starwars başlıyor diyebiliriz. 

   Ben o filmden çok etkilenmiştim. İlk defa Starwars evrenine dair bir film izliyordum. Güç, Jedi, iyiler-kötüler, imparatorluk ve Cumhuriyet, İsyancılar, Direniş… Zaten film iki yönden güzel. Bir filmim görsel yönü etkileyici. Farklı gezegenler uzayın diğer noktaları, yok olan gezegenler. Bunlar izleyiciye çok güzel aktarılıyordu. İkinci olarak da karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileri ve kendi özel hikayelerinin filmin ana hikayesine etkisi. Kısaca izleyin derim. Zaten filmde bence Tüm starwars evrenindeki en güzel sahnelerden birisi var. Ki ben de o sahneden sonra tüm seriyi izlemeye karar vermiştim zaten. Her neyse. Kısaca yeni bir filmi izlemem bana eski bir filmi izleme kapısı aralamıştı.

   Sonrasında tüm starwars filmlerini izledim ve hayranı oldum. Hatta sonrasında bu durumu eski sevgililerimden birisine de aktarmıştım. Aslında böyle olmasını hiç beklemiyordum ama o da tüm filmlerini izlemişti ve beğenmişti. Hatta yeni bir filmi çıkmıştı ona da beraber sinemasına gitmiştik. Sonrasında dershaneden bir arkadaşa da izlemesini tavsiye etmiştim. Bir cuma günü bu tavsiyede bulundum ve çocuk tüm haftasonunu film izleyerek geçirmişi. Bu biraz hayatsızlık derecesine varıyor. 

  Sonrasında liseden mezun oldum ve çok çok övülen 2001: A space odyssey filmini izledim ki bu film 1968 yapımıdır. Ama izlediğim en efsane filmlerden de biridir. Bu filmi izlediğim sitenin altında birisi yorum olarak şunları yazmıştı: “Bu filmi anlamak istiyorsanız ilk önce filmi izleyin, sonra kitabı okuyun, sonra filmi tekrar izleyin.” Belki o zaman bir şeyler anlayabilirsiniz. Gerçekten de öyle. Bu film sayesinde de kitap okuma alışkanlığı kazanmıştım çünkü merak ve istek duydum. Kitabını aldım ve okudum falan. Eğer bu film eski lan sg diyip burun kıvırsaydım belki de hiçbir zaman şimdiki halime gelemezdim, bu blog yazısını yazmaz olurdum, okuduğum kitaplar okunmamış olurdu, başka başka şeyler.

  Kısaca hani ünlü bir söz var ya: En azından denedim diye. Denemek gerçekten güzeldir. Filmleri veya başka şeyleri bulundukları yıla göre değil de barındırdıkları içeriğe göre değerlendirmek gerek diye düşünüyorum. Hatta bazen bu durum o eserlere olan saygınlığımızı daha da arttırıyor. Tıpkı 1968 yapımı bir filmde, etraftaki en gelişmiş bilgisayar hesap makinesiyken, yönetmen ve yazarın yapay zekalı bir bilgisayar vizyonu sunması ve bunu gerçekçi bir şekilde izleyiciye aktarması gibi. 

  Ne demiş şair: O yıllarda bunu nasıl yapmışlar yaa?!?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bilmemekception

Alışmışız. Neye alışmışız? Düz görmeye. Yüzeysel ve sığ görmeye alışmışız. Tıpkı sigara içmeye, şeker kullanmaya veya sabah kahvaltı yaparken haber izlemeye alışmak gibi. Bu alışkanlıkların bazılarından kurtulmak kolay bazılarından zor. Eğer yeterince yapmazsanız bu aktiviteleri yapmanın artık aklınıza gelmediğini fark edeceksiniz. Yüzeysel veya sığ görmekten kurtulmak ise neredeyse imkansız. Çünkü bu durumda olan bir insan hangi durumda olduğunu bilmiyordur. Bilmemek ne kadar kötüyse bilmediğini bilmemek, hatta bilmediğini bilmediğini bilmemek; bilmemekception durumunda olmadığımızın hiçbir kanıtı yok. Tanrı bile bilmediği bir şey olup olmadığını bilemez. Tanrının olup olmadığını bilmiyoruz fakat biz varız. Bizim durumuzu açıklayan çok sevdiğim bir alegori var. Hiç yağmur yağarken evinize yürüdünüz mü? Peki yere bakarak yürüdünüz mü? O şeye dikkat ettiniz mi? Evet su birikintisine. İşte sonraki sefer o su birikintisine daha dikkatli bakın. Çünkü o çok ilginç bir düşünceye sahip...

Saf İyilik İmkansızdır (1)

     Size bir iki süslü, bir iki de süsüz kelime kullanarak iyilik diye bir şeyin olmadığını olamayacağını, bunun imkansız olduğunu, olsa bile sanal olduğunu anlatacağım. Sanal derken demek istediğim insanları kapsamayan bir şey olması. İnsan dışında bir canlı veya cansız varlık iyilik yapabilir fakat bu sefer de o canlının veya cansızın yaptığı şeyin iyi veya kötü olmasını yine biz insanlar değerlendirdiğimiz için bize bağlı olan fakat bizim yapamadığımız bir kavramdan söz ediyorum.   Peki neden böyle düşünüyorum? Çünkü böyle düşünmem için geçerli sebeplerim var ve bunları size sıralayacağım ve düşünmenizi istiyorum; vermek istediğiniz mantıklı bir cevap varsa e-posta olarak veya yorum olarak yazın okumaktan memnun olurum.   Şimdi gelelim iyilik var mıdır? Elbette iyilik vardır. Zaten benim düşünceme göre bir şey yoksa o şeyden haberimiz olmaması gerekir. Ha böyle dediğim zaman hemen şap diye bana yapıştırın o zaman neden ateistsin o halde tanrı var senin düşün...

Okumama Hakkına Sahipsiniz (1)

   Stephen Hawking ünlü bir fizikçi. İllaki hepimiz bu adamı duyduk, “The theory of everything” filmini izledik, karadelikler hakkındaki kısa kitabını okuduk ve evrenin kısa tarihi kitabını da gördük mutlaka. Bilmiyorum Hawking diyince sizin aklınıza ne geliyor fakat bu adam beni iki önemli konuda çok etkilemişti. Birincisi şu (ki benim yazılarımı biraz okuduysanız zaman konusuna, kader konusuna takıntılı olduğumu biliyorsunuzdur) Gelecekten gelen zaman yolcuları hiç görmüyoruz. (en azından gerçekten gelenleri) çünkü daha herhangi bir zaman makinesini icat etmedik. Evet bu söz belki ona ait değildir ama ben ona ait olduğunu bir yerlerde okumuştum. Peki burda bize ne anlatmak istiyor? Biz zaman makinesi icat ettiğimizde aslında sıfır noktasını başlatmış olacağız. Bu bizim platformumuz olacak ve gelecekten, geçmişe gelinebilecek yeri zamansal ve mekansal olarak yapmış olacağız. Biraz fazla mı teorik kaçtı? O zaman izin verin şöyle bir alegoriyle açıklayayım. İhtiyacımız olan bir...