Ana içeriğe atla

Okumama Hakkına Sahipsiniz (1)

   Stephen Hawking ünlü bir fizikçi. İllaki hepimiz bu adamı duyduk, “The theory of everything” filmini izledik, karadelikler hakkındaki kısa kitabını okuduk ve evrenin kısa tarihi kitabını da gördük mutlaka. Bilmiyorum Hawking diyince sizin aklınıza ne geliyor fakat bu adam beni iki önemli konuda çok etkilemişti. Birincisi şu (ki benim yazılarımı biraz okuduysanız zaman konusuna, kader konusuna takıntılı olduğumu biliyorsunuzdur) Gelecekten gelen zaman yolcuları hiç görmüyoruz. (en azından gerçekten gelenleri) çünkü daha herhangi bir zaman makinesini icat etmedik. Evet bu söz belki ona ait değildir ama ben ona ait olduğunu bir yerlerde okumuştum. Peki burda bize ne anlatmak istiyor? Biz zaman makinesi icat ettiğimizde aslında sıfır noktasını başlatmış olacağız. Bu bizim platformumuz olacak ve gelecekten, geçmişe gelinebilecek yeri zamansal ve mekansal olarak yapmış olacağız. Biraz fazla mı teorik kaçtı? O zaman izin verin şöyle bir alegoriyle açıklayayım. İhtiyacımız olan bir liman var. Biz henüz bu limanı inşaa edemediğimiz için, oraya; o kara parçasına gemiler gelemiyorlar. Hoş uzaklarda bir yerlerde gemiler var mı bundan emin değiliz tek bildiğimiz eğer varlarsa ve buraya gelmek istiyorlarsa acilen bir limanımız olması gerektiği. Belkide limanı yaptıktan sonra ilk ileriye giden gemi biz olacağızdır veya makineyi tamamladığımızda orada bir not buluruz ne dersiniz? Peki o notta ne yazardı? Biraz bunu düşünmemizi ve merak etmenizi istiyorum. Çünkü sırada bahsetmemiz gereken bir kişi daha var.

   Fyodor Mihayloviç Dostoyevski. Kendisini lise yıllarında zorla okutmaya çalıştıkları kitaplarından tanıyabilirsiniz. En azından benim usta yazarla ilk gerçek tanışmam bu zaman olmuştu. Sınav için Suç ve Cezayı okumamızı istemişlerdi. Başlarda baya küfür etmiştim ve eğitim sisteminin saçmalığından falan dem vurmuştum kendi kendime. Sonrasında bir aile dostumuzdan ilk cildini isteyip okumaya başladım. Bu Dostoyevskiyle ilk tanışmamdı. Fazla uzatmak istemiyorum zira ben Dostoyevski değilim. Kitabın ilk cildini okudum ve hayran oldum. Her cümlesi, her kelimesi, karakterin söyledikleri ve aklından geçirdikleri… 

    Dostoyevskinin ölüm cezasına çarptırıldığını biliyor muydunuz? Kesin ve kaçınılmaz. Tarihi tarihine belli. Muhtemelen hayatında kendisinde en çok iz bırakan tecrübesi buydu. O yüzdendirki Budala kitabında ölüm cezasına çarptırılan bir kişiden ve onun son anlarından yaşadığı korkulardan bahsediyordu. Biliyorum ne alaka şimdi Suç ve Ceza, Hawking falan filan diyor olabilirsiniz ama lütfen sabırlı olun. 

   Ne zaman bir ölüm haberi görsem hep gözümün önüne tarihler gelir. Hani mezar taşlarında veya bazı aksiyon oyunlarında yazar ya. Doğum:12.03.1984 - Ölüm:25.03.2022 (tarihler sallamasyon yazılmıştır) gibi. Bir saniyeliğine düşünün. Bu hayatta kaçınılmaz olarak bildiğimiz tek gerçek ölecek olmamızdır. Hiç “ben ölmeyeceğim” diyen birisini göremezsiniz. Çünkü herkes ve her şey illaki bir gün ölecektir. Eğer bir idam mahkumu olsaydınız ve size idam tarihiniz okunsaydı ne yapardınız? Neler hissederdiniz? Neler düşünürdünüz. O an yaklaştıkça kalbinizin nasıl çarpıyor olacağını hayal edebiliyor musunuz? İşte şimdi o noktaya geliyoruz.

  Rustin zaman makinesinin son kalibrasyonunu yapan kişiydi. Artık çalışıyor olmalıydı ama çalışmıyordu. Neden çalışmıyordu? Nerede hata yapıyorlardı? 

-Belkide zamana yanlış yaklaşıyoruz diye düşündü Rustin. Neden olmasındı? Hala bilmediğimiz çok şey var dedi. Formüllerimiz hatalı olmalı veya aslında tüm evren bozulmuştur. Çok yorulmuştu. Beyaz önlüğünü çıkarttı ve dolap askılığına doğru yürümeye başladı. Ama o da ne? Boş olması gereken gri renkli Platformda o mükemmel ve bir miktar da sinir bozucu olan griliği bozan bir şey vardı. Acaba diye sessizce sayıkladı. Neden olmasındı? Hızlıca platforma yürümeye ve istemsizce hafif bir tempoda koşmaya başladı. Geldiğinde bulduğu şey karşısında afalladı, gülümsedi, elleri ve ayaklarına bir titreme nöbeti geldi fakat sonrasında geçti çünkü derin nefesler alıp vermişti. O da neydi? Bir kağıt parçası mı? Bir not mu? Görünüşe göre iki taneydi. Birisi mühürlüydü ve üstünde şu an tam anlayamadığı şeyler yazıyordu. Diğer kağıt ise özel görünmüyordu. Alelade bir şekilde bir defa katlanmıştı. Katlandıktan sonra kat yeri sıkıştırılmakla bile uğraşılmamıştı. Bu yüzden hafif aralıklı duruyordu. Rustin iki kağıdı da eğilip yerden aldı. Katlanmış olan kağıt ilgisini daha çok çekti çünkü üstünde ismi yazıyordu altında ise Okumama Hakkına Sahipsiniz. Belliki bu not Rustin Withson’a yazılmıştı. Ama diğer yazı da neydi öyle? Üstünde bu butona basmayın yazan buton gibi bir kağıttı. Herkes biliyordu ki o butona basılacaktı, o not da okunacaktı. Açıp okumaya başladı, mühürlü kağıdı sonra biraz daha detaylı inceleyecekti.

Doğum tarihi 02.07.1990 18.53

Ölüm Tarihi 24.03.2020 22.06

Ha ha ha ha dedi. Çok komik. Biz burada nelerle uğraşıyoruz muzip çocukların işlerine bak dedi. Çok komik bir şaka. Acaba kim yapmıştı? Olexander olabilir miydi? Belkide Ahmad olabilirdi. Zaten kendisi dışında kimsenin gülmediği şakalar yapardı. Artık önlüğünü asmak istemiyordu. Sandalyesine doğru fırlattı. Aldığına pişman olduğu montunu giydi. Mart ayıydı ve hava hala soğuktu. Montununsa soğuk karşısında fazla etkili olduğu söylenemezdi. 

Kimliğini kapıya okuttu. Açılan kapıdan geçti ve yavaşça laboratuardan uzaklaştı. Hemen arkasından kapanan ve kitlenen kapının sesini duymuştu. Belki de bu kadar çok çalışmamalıyım diye düşündü. Saat geç olmuştu. 21.30 olmasına sadece beş dakika kalmıştı. Artık eve gidip ısınmak istiyorum dedi ve arabasına bindi. Anahtarı çevirdi ve klimayı çalıştırdı. 

Belki de bu projeden vazgeçmeliyiz dedi, ama artık çok geçti. 

   Rustin Withson 24 Mart gecesi bir trafik kazasında öldü. 


İşte böyle. Az önce yola çıktığım fikirleri, kişileri ve yazmak için baya not aldığım fakat sürekli ertelediğim hikayemin giriş kısmını okudunuz. Elbette şu an beta sürünündeyiz. Gelecekte bu kısımlar güncellenebilir, aynı da kalabilir bunu bize zaman gösterecek. :)

Bu zamana kadar çok fazla hikaye hakkında not almıştım. Fakat ilk defa bir tanesini sonuna kadar götürmek istiyorum. Okuduğunuz için teşekkürler, Sonraki bölümde görüşmek üzere. 

Yorumlar

  1. Evrendeki son sağlam çark Rustin'di belki de. Tüm evren bozulmuşsa bile onunki olması gerektiği gibi akmış.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İzninizle bu metaforu hikayenin ilerleyen zamanlarında kullanmak istiyorum.¿?.

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Patates Kızartmaları ve Mutluluk

   Merhaba. Size kısa bir yazıda son zamanlarda yaşadığım ve beni mutlu eden bazı şeyleri anlatmak istiyorum. Bu yazı uzaktan bakınca size belki biraz şükürcü gelebilir ama kesinlikle öyle değil. Sadece birkaç yaşanan durum ve bu durumlar karşısında hissettiklerimi paylaşmak istiyorum.     Hani söylenegelen bir şey, bir soru var ya; mutluluk nedir? Ne olsa sizi mutlu ederdi? Hiç düşünüyor musunuz bunu? Bilmiyorum. Ben de çok fazla düşünmüyorum aslında. Yalnızca mutlu olduğumda hatırlıyorum bunu. Peki nasıl mutlu olduğumu öğrenmek ister misiniz?    Belki size anlamsız gelecek bunlar. Ama lütfen sadece bir an olsun beni anlamaya çalışın. Ben patates kızartmasını çok severim biliyor musunuz. Ama öyle gelişi güzel kızartmalardan bahsetmiyorum. Böyle şekli güzel olan, güzel kızarmış ve en önemlisi de sıcak olmalı. Sıcak olmayınca sevmiyorum. Belki siz de böylesinizdir. Peki toplu bir yaşam alanında yaşıyorsanız neler olur? Yemekler pek güzel olmaz genelde. Patatesler soğuktur, birbirine yap

Unutmak İstiyorum

    Keşke bir tuş olsa. Rengi önemli değil; size hangisi hoş geliyorsa o olabilir. Kırmızı mesela. Genelde filmlerde tuşlar kırmızı renkli oluyor. Gerçi gerçekte de kırmızı renkli oluyorlar. Neyse işte. Bir tuş olsun demiştik ama bu tuş gerçekte değil zihnimizde olsun? Evet evet zihnimizde. Böyle gidip elinizle ulaşabileceğiniz bir noktada değil. Bu bir şans olsa, o tuşa uzanıp bastığınızda bazı durumlar gerçek olsa yapar mıydınız?     Tabi olabilecek durumlar tamamen gerçekçi, mesela o tuşa bastığınızda geçmişe gidemiyorsunuz, yalnızca ileriye dönük olaylar olabiliyor. Mesela hafızanızdan bazı olayları silme şansı veriliyor size. Kötü, veya gereksiz, ya lanet olsun keşke yaşanmasaydı dediğimiz türden olaylar, unutmak istiyorum dediğimiz olaylar? Ne dersiniz? Keşke olsa ama olmayacak.   Yaşım ilerledikçe keşke unutsam dediğim olayların sayısı artıyor. Sizin de artacak. illa kötü yönde değil. İyi yönde de. Keşke okuduğum veya izlediğim bir filmi unutsam da tekrar izlesem ve aynı duygula

Eski Olması Bir Filmi İzlenmez Kılar mı?

    Geçenlerde bir arkadaşıma bir film önerdim. Muhtemelen izlemişsinizdir. Filmin adı Forrest Gump. Ben normalde bu filmi 1998 yapımı sanıyordum. Meğersem film 1994 yapımıymış. Her neyse arada sadece 4 yılcık var ne olacak diyebilirsiniz ve haklısınız size katılıyorum. Sonuçta ikiside eski filmler.    Peki önerimin sonrasında ne oldu? Filmin yapım yılını gördü ve 1994 mü sg dedi bana. Ben de sen filmden ne anlarsın kültürsüz yaratık gibi bir söz söyledim ona. Elbette arkadaşımın böyle bir tepki vermesini anlıyorum aşırı derecede haksız sayılmaz. Çünkü bir noktada ben de eski filmlere böyle ön yargılıydım, sonra bir noktada kırdım bu ön yargıyı.     Starwars sever misiniz? Hiç duydunuz veya izlediniz mi? Starwars güzeldir. Tavsiye ederim. Yüzüklerin efendisi gibi iyi ve kötünün mücadelesini işleyen etkili bir şekilde izleyen nadir filmlerdendir diyebilirim. Ben de çoğu insan gibi eski filmlere karşı ön yargılıyken (elbette 99 yapımı- 98 yapımı filmleri izlemişliğim vardı) bir gün evde