Ana içeriğe atla

Neden Teist, Deist veya Agnostik değilim? (1)



  Merhaba güzel insanlar, merhaba size bu yazıyı okumaya gelmiş meraklı, okumaya düşkün fikirlere açık sevgili dostlar. Nasılsınız? İyi misiniz? Size anlatmak istediğim bir takım şeyler var. Belki görmüşsünüzdür; Youtube içinde Efe Aydal, Diamond Thema, Din ve Mitoloji ve Sözler köşkü gibi kanallar var ve bu insanlar da kendi inançları doğrultusunda sizlere bilgilendirme yapıyorlar. Özellikle dine inanmayanlar yani Teist olmayanlarda gördüğüm neden Deist oldum gibi videolar yapmaları. Bilirsiniz... Fakat Sözler köşkü gibi veya diğer teist propaganda yapan kanallara baktığınızda hiçbir zaman onların Neden Müslüman oldum gibi bir video yaptıklarını göremezsiniz. İronik değil mi? Bence öyle çünkü bu insanlar neden teist olduklarını siz onlara sorana kadar hiç düşünmemişlerdir inanın bana. Onlara doğuştan sabit diskten bilgi yüklenir gibi din yüklenmiştir. Aslında çoğumuz böyleyiz ben de böyleyim. Ben zamanında araştırıp okuyup ve öğrenip sorgulayarak akıl ve vicdan muhasebesinden geçirdikten sonra müslüman(teist) olmamıştım. Ailem bana öyle dayattığı için tüm diğer yolları bilinçli bir şekilde tıkayıp beni kendi zorlamaları ile bir yola soktukları için teist yapılmıştım. İnanıyorum ki aslında bu ilk yoldur.

  Öncelikle kendinize bu gerçeği kabul ettirmeniz gerek güzel insanlar. Dünyada doğmuş neredeyse hiç kimse tabularını sonradan oluşturmamıştır. Tabular onları oluşturmuştur. Evet böyledir bu. Siz bu yazıyı okuyan güzel insanlar da eğer kendinize karşı dürüst olursanız bu gerçeği kabul edeceksiniz. Dinlerde yazdığı gibi hiçbir insan doğuştan bir dinle doğmaz. Herkes din, dil ve siyasi düşünce gibi kavramları sonradan çevresinden görerek ya kıyas yaparak kendi öğrenir ya da ona daha düşünme gücü fazla gelişmemişken dayatılır ve o şekilde bu kavramları edinir. Kısaca müslümansınız çünkü aileniz müslüman. eğer bin yıl önce yine aynı konumda doğsaydınız muhtemelen isevi olacaktınız. Veya politeist olacaktınız veya başka diğer dinlere inanacaktınız. Çünkü öyle bir kültürün içinden geliyor olacaktınız ve aksini düşünmenizi gerektirecek bir ortam yaratılmayacaktı. Eğer çocukken çevrenizde farklı bir dini veya siyasi görüşe sahip veya farklı bir dil konuşan arkadaşınız olduysa bu söylediklerimi daha iyi kavrayabilirsiniz. O arkadaşınız neden sizden farklı bir siyasi görüş, dil veya dine sahipti çünkü ailesi öyleydi.

  Şimdi gelelim ben neden Teist, Deist veya Agnostik değilim bu soruları cevaplamaya. Bu cevaplamayı yazdığım sıralamaya göre yapacağım ve kolay anlaşılabilir açıklamalardan zor olanlara doğru gideceğim. Ve bunları biraz da soru cevap şeklinde yapmaya çalışacağım güzel insanlar. Umarım bilgilenerek ve keyifle okursunuz.

  1-Neden TEİST(musevi, isevi, ortodoks, katolik, sünni, şii, alevi...) değilim?

  Bazen bir soruya verilebilecek en güzel yanıt aslında başka bir sorudur. İnsanlar olarak Neden sorular sorarız? Cevaplar almak için. Fakat sorular bitmez çoğu zaman. Ve cevaplar aslında yeni bir soru doğurur. Ben de öyle yapıyorum: Siz neden inançlısınız? Gibi bir soruyu size yöneltiyorum. Bekleyin hemen cevap vermeyin de ben size siz daha bana cevap vermeden sizin verebileceğiniz cevapları vereyim. Çünkü öyle mantıklı olduğu için inanıyorsunuz... Gibisinden çokça cevap vereceksiniz biliyorum. Fakat biliyorum ki siz güzel insanlar yukarıda yazdıklarımı okuyunca bu sorduğum soruyu iyi düşüneceksiniz ve ona göre tekrardan bir yanıt vereceksiniz. İnançlısınız çünkü siz de inançlı bir ailede doğduğunuz ve inançlı bir aile tarafından inançlı birisi olarak yetiştirildiniz. Çok yüksek ihtimalle de diğer inanışlar ve düşünceler hakkında uzaklaştırıcı ve doğruluğu yanlışlığı belirli olmayan bilgilerle geçiştirildiniz. İnancın temeli budur bana göre. İnandırılmakdır. Peki şimdi gelelim ben neden inançsızım(teist değilim) asıl sorusunu cevaplamaya. 

Kolay olan cevaplardan başlayalım: Çünkü Eski Ahit(tevrat), Yeni Ahit(incil) ve kur-an olarak geçen üçlü semavi dinlerdeki veya diğer adıyla İbrahimi dinlerde geçen yaratıcının(Burada size ilginç bir bilgi vereyim. Tevrat ve incil aralarında binlerce yıl olan farklı iki kitap olmasına rağmen o kitaplarda geçen yaratıcı -kitabı gönderen tanrı- aynı tanrıdır ve adı yehovadır. Fakat Kur-an bu dinlerin devamı olduğunu söylemesine rağmen kur-anda adı geçen yaratıcının adı Allah'tır.), gerçekten bu evreni yarattığından emin olamayız. Okullarda din kültürü(zorunlu sünni dini dersi)nde mutlaka geçmiştir. Bu evrenin neden tek bir yaratıcı tarafından idare edildiğine dair ve o yaratıcının Allah olduğuna dair kanıtlar kısmı. Mesela örnek olsun diye direkt olarak google sitesinde basit bir araştırma yaptım ve Allah ın kanıtları yazdım. Çıkan sonuçlardan birisine tıkladığınızda karşınıza şöyle kanıtlar çıkıyor:

  Evet çıkan deliler bunlar. Eminim ki siz de bu delillere çok tanıdıksınızdır ve hatta siz de hemen aklınıza bu delilleri getirmişsinizdir. Şimdi bu delilleri ikiye ayırıp da inceleyeceğiz. Öncelikle bu deliller doğru mu bunu inceleyeceğiz; sonra bu deliller doğru olsa bile Allah'ın varlığına kanıt mıdırlar bunu inceleyecğiz.

  Gözümüze çarpan ilk şey paragraf uzun, deliller çok gözüksün diye aynı delilin veya aynı anlama gelen iki farklı cümlenin tekrarlanması. Hangisi onlar hudus delili ve imkan delili. Dikkatli okursanız aslında ikisi de aynı şeydir ve varlığın ortaya yoktan ortaya çıkması ve var edilebilmesi için bir sebebe ihtiyaç duyduğu varsayımına dayanır. Evet varsayım diyorum. Çünkü bunların hepsi aslında kanıt değil varsayımdır Yani iddiadır. Hemen ilkinden başlayarak inceleme yoluna gidelim.

1. Varsayım: İnsanın fıtraten yaratıcı(Allah, Yehova, Zeus, Jupiter) inancına sahip oluşu.

  Öyle midir peki gerçekten? Elbette öyle değildir. Öncelikle bu iddia kanıtlanmalıdır. Bu haliyle kanıtlanmış değildir. Peki nasıl kanıtlanabilir? Yeni doğmuş bebekler dünyadan izole edilip kendi başlarına büyüyebilecek bir ortam oluşturulursa eğer ve bu bebekler büyüdüklerinde onlara gidip hangi dine inanıyorsunuz veya hangi yaratıcıya inanıyorsunuz diye sorduğumuzda eğer: Ben Allaha inanıyorum derler ise bu iddia doğrulanmış olur. Aksi halde bu sadece bir varsayımdır. Bu varsayım da insanın ve insanın gözlemleyebildiği varlıkların bir özelliğine dayanır: Nedensellik veya determinizm. Kısaca her şeyin bir nedeni vardır varsayımı. Yani siz bu yazıyı okuyorsunuz ve muhtemelen telefonunuzdan okuyorsunuz. Biliyorsunuz ki o telefon birisi tarafından yapıldı yani o telefonun bir nedeni var ve bir amaç uğruna yapıldı. İşte insanlar böyle kuralların işlediği bir dünyada yaşadığı için aynı sorgulamayı kendisine de uygular ve kendisine bir neden arar. Aslında bu da aile gibi bir şeydir nasıl aileniz sizi bir yöne güdülüyor ve bir yola sokuyorsa dünya ve içinde yaşadığımız evrenin de görebildiğimiz kısmı bizi tıpkı böyle bir yöne sokar. Eğer zaten dikkatli düşünürseniz tüm dinlerin kaynağı da budur hatta delil olarak sunulan varsayımların hepsi de aslında budur: ilk neden, nedenler. 

  Konuyu dağıtmadan hemen fıtrat deliline tekrar dönelim. BU DELİL YANLIŞTIR. Her ne kadar böyle bir deney yapımı etik olmasa da doğada köpeklerin büyüttüğü, kurtların büyüttüğü çocuklar bulunmuştur. Eğer o çocukların videolarını izlerseniz bırakın Allah'a herhangi bir yaratıcıya inanıyormuş gibi bir görüntüleri yoktur. (mesela onlardan birisi: Marcos Rodríguez Pantoja) İslam inancında klasikleşmiş olarak çocuklara öğretilen: çocuklar doğduğunda müslümandır, onları anne ve babaları sonradan farklı bir dine sokar önerisi böyle durumlarda ortaya çıkmalıydı fakat bu öneri göründüğü gibi yanlıştır, veya eksiktir. Bir çocuk dinsiz olarak tertemiz masum bir çocuk olarak doğar. Bazı Anne ve babaları kendi inançlarını çocuklarına mutlak doğruymuş gibi dayatır ve onları o şekilde yetiştirir. Kısaca bir çocuk doğduğunda dinsizdir. Herhangi bir yaratıcıya inanma güdüsü yoktur sadece nedenleri sorgulama güdüsü vardır. Kendi ve diğer objelerin varlığını nedenlerini ve amaçlarını sorgulamak. Bu sorgulama güdüsü sonucunda belki insanlar evrenin bir tanrı veya yaratıcı tarafından yaratıldığı düşüncesine ulaşabilir veya evrenin kendi kendine var olduğunu düşünebilir veya kendilerince başka bir açıklama getirebilirler. Gördüğünüz gibi fıtratta olan Allah inancı değildir, aksine akıldır, meraktır, sorgulamadır. 

2. ve 3. Varsayımlar: Her şey sonradan var olmuştur ve bu oluş bir oldurucuya ihtiyaç duyar

  Bana göre teistlerin yani inançlı insanların kendilerince buldukları en güçlü delil budur; zaten diğer tüm deliller bu delilden türetilmiştir. Fakat bu delil de aslında teizmin zayıf noktalarından birisidir. Bu delil de ikiye ayrılmış. İlk olarak şu söyleniyor: evren ve evrenin içindeki her şey sonradan yaratılmıştır(oluşmuştur) yani bir başlangıcı vardır. Ve bu başlangıç kendine kendine olmamıştır bir başlatıcı bunu başlatmış ayrıca başlatmakla kalmamış içine madde ve enerji de eklemiştir. Hatta inançlılar inancı farketmeksizin şunu da eklerler: "hatta bugün bilim big bang yani büyük patlamayı bulmuştur büyük patlama da evrenin yoktan yaratıldığını kanıtlar yani dinler(dinimiz) bilimsel olarak kanıtlanmıştır..." Evet kısaca böyle fakat aslında değil. Aslında inançlı insanların burada çok büyük kelime oyunları vardır. Fakat bu kelime oyunları o kadar ince yapılmıştır ki ilk başta fark edilmiyor ve anlaşılmıyor bu sebeple bu inanış çok mantıklı geliyor ve inançlılar da bunu kullanıyorlar. Merak etmeyin size her şeyi ince detayına kadar açıklayacağım ve yorumu siz değerli okuyucularla beraber yapacağız. Öncelikle anlaması en kolay ve en açık olan big bang yani büyük patlama teorisinden başlayalım. Büyük patlama ne der ve neyi açıklar bundan bahsedelim sonra da bu sözler bu iddiayı desteklemek için kullanılabilir mi buna bakalım. (Bu arada büyük patlamadan itibaren evrenin bu günlere gelişini oluşumunu anlatan bir kitap olan Zamanın Kısa Tarihi Stephen Hawking kitabını size öneriyorum okuyup bu konularda alanında uzman isimlerden hatta son yılların en zeki isimlerinden birisinden bu konuyu ayrıntısı ile öğrenebilirsiniz.)  Wikipedideki tanıma göre:Büyük Patlama ya da Big Bangevrenin yaklaşık 13,8 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan evrenin evrimi kuramı ve geniş şekilde kabul gören[1] kozmolojik model. Gördüğünüz gibi burada hiçte evrenin yoktan falan var olduğu yazmıyor. Aksine aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiği söyleniyor ki bu nokta aslında bir tekilliktir yani tıpkı karadelik gibi bir şeyden evren oluşmuştur. Anlayacağınız büyük patlama evrenin yoktan var olduğunu söylemez evrenin "minik" bir tekillikten nasıl oluştuğunu söyler. O tekillik nasıl oluştu? CEVAP: BİLMİYORUZ. O tekilliğin etrafında başka şeyler var mıydı? CEVAP: BİLMİYORUZ. Tekillik nedir nasıl bir şeydir? CEVAP: BİLMİYORUZ. Gördüğünüz gibi. Evren yoktan var olmuştur veya olmamıştır demek için henüz erken. Zaten son zamanlarda bilim insanlarının karadelikler üzerine çalışma yapması ve tekilliğin açıklanmaya çalışılmasın sebeplerinden birisi de bu. Eğer tekillik açıklanabilirse evrenin nasıl oluştuğu hakkında daha çok ve dataylı bilgilerimiz olacak ve o andan sonra evet evren yoktan var olmuştur veya olmamıştır diyebileceğiz. Şu an söyleyebildiğimiz şey ise şu : Evren bir tekillikten büyük bir patlama sonucunda oluşmuştur. Gördüğünüz gibi hala bilmediğimiz çok şey var. Fakat burada göz önünde bulundurmamız gereken bir konu vardır o da şudur: Biz her ne kadar karadeliklerin içindeki tekilliği şu anki bilgimiz ile açıklayamıyor ve bilmiyor olsak bile kara deliklerin nasıl oluştuklarını ve oluştuktan sonra nasıl aktiviteler gerçekleştirdiklerini biliyoruz. Buradan da şöyle bir sonuca varabiliriz evren bir ihtimal bizden önceki başka bir evrendeki karadeliğin içine veya dışına patlamasıyla oluşmuş olabilir. Veya bizim evrenimiz bir karadeliğin içinde olabilir. Evet ilk kısmı cevapladık. Evren sonradan yoktan falan olmamıştır, bir başlangıcı kabul edebileceğimiz nokta olabilir fakat o nokta nedir ve ne değildir bilmiyoruz. İddianın geri kalanında ise sadece evrenin değil evrenin içindeki şeylerin de yaratıldığı söyleniyor hatta bu yaratılışa muhtaç olunduğu söyleniyor ki bu doğru değildir. Bir yaratıcı evrende olacak her şeyi bir domino taşı dizimi gibi planlayıp sadece ilk baştaki taşı devirip bu güne gelecek şekilde yaratabilir ki zaten gerçekte olan budur. Evrende olan biten her şey o ilk patlamadan sonra bu günlere kendi içindeki dinamikler sayesinde gelebilmiştir. Bunun için bir yaratıcıya ihtiyaç yoktur.  sorulabilecek soru Sadece ilk taşı deviren şey tanrı mıdır olabilir. Veya ilk taş devrilmiş midir yoksa biz devrildiğini sandığımız bir illüzyonun içinde miyiz böyle sorular vardır. Yine açıkça görülebildiği üzere bu delil de aslında bir varsayımdır ve bu varsayımı kanıtlayabilecek ne yetenek ne alet edevat ne de bu yönde bir istek bu iddiayı ortaya ilk atanlarda vardır. Zaten böyle bir iddianın ortaya atılmasının sebebi bence kanıtlanmasının çok zor olmasıdır. Fakat eğer incelerseniz inançlılar sanki bu iddia gerçekten doğruymuş ve kanıtlıymış son detayına kadar açıklanmış gibi anlatırlar ve sonradan anlatacakları şeyleri bu varsayıma dayandırarak anlatırlar. Bu varsayımın ne kadar eksik ve aslında temelsiz olduğunu göstermiş olduk. Eğer diğer yaratılışçı iddialarına bakarsanız zaten bu taktiğin çokça uygulandığını göreceksiniz. Kendi iddialarını eksik ve yanıltıcı ve sağlam olmayan bir zemine kurarlar ama bunu olabildiğince şaşalı ve gerçekmiş gibi göstererek algı oyunu, manipülasyon yaparlar. Dikkatli olun ve her şeyi sorgulayın. 

4. Varsayım: Evrende bir düzen vardır ve bu düzen bir yaratıcının eseridir

  En çok kullanılan ve yine inançlı insanların ellerinde olduğunu sandığı en güçlü ve sağlam 2. kanıt: Düzen iddiası. Bu iddiaya kadar bugüne çok fazla cevap getirildiğini gördüm ve bunlardan en beğendiklerimi sırasıyla sizlere anlatacağım. Merak etmeyin çok fazla değil 4 tane cevap var ve bu cevaplardan sonra yine yorum yapmayı size bırakacağım ve bir düzen var mı yoksa yok mu göreceğiz. ilk 3 cevap şunlardır: Evrende her noktada aynı anda "sabit/kalıcı" bir düzen yoktur, evrende düzen yer yer "var gibi" görünebilir, evrende gerçek bir düzen olup olmadığını anlayamayız. Şimdi bunun nasıl olduğunu siz değerli okuyuculara açıklayalım. İlk olarak evren kocaman bir yapıdır. Ucu bucağı belirsiz bir yapıdır ayrıca genişlediği de düşünülmektedir. Elimizde böyle bir yapı var ve bu yapıyı oluşturan içinde yine nice yapı var. Peki biz bu yapıları ve yapılar bütünlerinden ne kadarına hakimiz? İlk önce bunu sormak gerekli. Cevap: Daha bilmediğimiz sayısız cisim, yapı(gezegen ve yıldızlar) ve yapı kümesi(güneş sistemi, gök adası) olabilir. Ve burada bahsettiğimiz olabilir den kasıt %99.9... olasılıkladır. Hal böyle olunca evrenin tamamını biliyormuş da her yerine bakmışız da her yerini en ince detayına kadar incelemişiz gibi evrende bir düzen var diyemeyiz. Fakat düzenli olmayan tek bir yer veya zaman bulabilirsek rahatlıkla evrende düzen yok diyebiliriz. İkinci yolu seçmek ve kanıtlamak daha kolaydır. Ben de bunu tercih edeceğim fakat ona gelmeden önce size nasıl bir şeyi irdelediğimizi anlamak açısından kolaylık sağlamak için başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. İlk önce düzen nedir bunun herkesçe en azından bu yazıyı okuyanlarca kabul edilebilecek bir tanımını yapmak gerek düşüncesindeyim yoksa ne hakkında konuştuğumuzu bilmiyor oluruz ve boş konuşuyoruzdur. Evet düzen ne anlama gelir diye internette arama yapıldığı zaman karşımıza şu sonuçlar çıkıyor :


  Evet düzen bu anlamlara geliyor. Zaten yazıda da bahsedilen tabiatın büyük bir ahenge ve şaşmaz bir düzene sahip olmasından söz ediliyor. Ahenk uyum demektir. düzen ise ilk sıradaki anlam ve ikinci sıradaki anlamlarda aynı anda kullanılmış. Peki gerçekten böyle mi inceleyelim. Kısa cevap: göz ile kısıtlı bir alana bakarsak elbette öyle. Fakat yine bir aldatmaca bir yönlendirme var işin içinde. Öncelikli olarak evrene farklı bir gözle bakarsanız eğer herhangi bir şeye uymaya çalışan bir yapı mı yoksa hiçbir şeyi umursamadan varlığını sürdüren cansız ve bilinçsiz bir yapı mı bunu kavramak gerekli. Evren cansız ve bilinçsiz bir yapıdır. o sebeple evren kendi iradesini ortaya koyarak bir yasaya uymaz. Evren dediğimiz şey aslında yasalara falan kendi iradesiyle uymaz ancak bir uydurucu onu yasalara uygun kılabilir. bunu bir arabaya benzetebiliriz. Bir Araba sürücüsü olamadan kendi kendine trafikte kurallara uyarak gidemez. Ancak ve ancak bir sürücü onu kurallara uyarak ve kaza yapmadan hata yapmadan sürüyorsa o arabanın sürücü sayesinde birtakım kurallara uyduğundan söz edilebilir. Bu örnek anlatmak istediğimiz durumu tam karşılayamaz(arabanın kendi kendine var olması veya sürücün kendi kendine var olması veya kendi kendinin varlık sebebi olması gibi ayrıca araba ve sürücü dışında başka bir varlığın olup olmadığını bilmiyoruz.) fakat kafamızda canlandırabilmemiz için büyük oranda yardımcı olur. Şimdi eğer böyleyse bu insanların bahsettikleri yasalar kütle çekim gibi yasalardır. Evren bu yasalara uyarak şaşmaz bir düzen ile hareket eder. Kısaca özetlersek iddia varsayım budur. Fakat böyle bir şey de aslında yoktur ve bu iddia da aslında yanlıştır. Neden hemen açıklayayım, aslında çok basit. Eğer evren bu şekilde yasalara uyuyor olsaydı ve şaşmaz bir düzen içinde hareket ediyor işliyor olsaydı biz bu yasalardan yola çıkarak her şeyi bilebilirdik. Sonuçta bu iddiaya göre evren bir trenin rayda ilerlemesi gibi belirli bir hızda veya hızlarda tesadüfe yer olmadan şaşmaz bir düzene sadık kalarak saat gibi işlemektedir çalışmaktadır. Bu iddianın doğru olduğunu ispatlamak çok kolay madem doğru o zaman 1 milyon saat de geçse 1 milyar kat trilyon saat de geçse çalışmaya aralıksız ve şaşmaz bir düzen içinde devam eden bir saatin bu kadar süre geçtikten sonra saat kaçı göstereceği hesaplanabilir ve bulunabilir. Fakat evren için böyle bir şey söz konusu değildir. Eğer söz konusu olduğunu iddia eden birisi varsa bu yıl çekilecek olan milli piyango sonuçlarını hesaplayabilmelidir. Fakat görebileceğiniz gibi bu yılın milli piyango sonuçlarını bilebilmenizi önceden sağlayabilecek hiçbir yasa yoktur. Yine evrenin 1 milyon yıl sonra veya 1 milyar yıl sonra %100 kesinlikle ne halde olduğunu hesaplayıp bize söyleyebilecek hiçbir yasa hiçbir kural yoktur Bırakın evreni bir insan bile bir yıl sonra kendisin ne olacağını ne durumda olacağını %100 kesinlikle garanti vererek söyleyemez. Zaten söyleyebilmesine izin verecek hiçbir yasa yoktur. Var olduğu söylenen tüm yasalar evrenin küçük ve kısıtlı bir alanını açıklayan yasalardır. Buradan çıkan ilk sonuç yasalar evet vardır fakat bunlar düzeni sağlayan yasalar değildir. Kaldı ki yasa var yasa diye gezinen bu ve bu iddiaları ortaya atanlar entropi yasasından hiç söz etmezler. Bakalım entropi ne demekmiş: 


  Gördüğünüz gibi evrende aslında bahsedilen düzen diye sabit bir şey yoktur düzensizlik hali sürekli artmaktadır. Aslında evren mutlak bir düzen ile mutlak bir düzensizlik arasında bir yerdedir diyebiliriz ve gidiş yönü sürekli olarak düzensizliğe doğrudur. Bir örnek vermek gerekirse siz şeker pancarını tarladan toplayıp şekere dönüştürdükten sonra bir daha onu geriye şeker pancarına dönüştüremezsiniz, eğer o şekeri sonradan bir pastaya dönüştürürseniz tekrardan o pastaya attığınız kadar şekeri eksiksiz şekilde geri alıp eski haline dönüştürmeniz mümkün değildir. 

  Şimdi gelelim ahenk yani uyum kısmına. İnceleyelim ortada gerçekten bir uyum mu var yoksa yok mu varsa kim kime uyuyor yoksa uymuyor mu. Eğer dini bir video içeriği izlerseniz burada anlatılmak istenen uyumdan kasıt iki şeydir bir gezegenlerin falan güneşin çevresinde dönmesi ikinci ise canlılığın doğaya, birbirine ve doğanın canlılığa olan uyumudur. Söz gelimi dünyadaki su, erkek ve kadın cinsiyetinin birbirine göre olması gibi kavramları kullanarak sözde bir uyum olduğunu ileri sürerler. Elbette bunların hepsi ilk bakışta ortada bir ahenk söz konusu olduğu gibi bir anlam çıkartmamıza vesile olabilir fakat gerçekte bu durum da böyle değildir. Bu olayı anlatmak için benim de çok sevdiğim bir alegori olan su birikintisi alegorisini kullanmak ve siz değerli okuyucularıma aktarmak istiyorum. 


  Anlatılmak istenen nedir? Anlatılmak istenen suyun içine biriktiği çukurun suya göre dizayn edilmediğidir. Su o çukurun içine girip oranın şeklini alabildiği için çukurun içindedir. Eğer su böyle bir özelliğe sahip olmasaydı zaten o çukurun içinde olamayacaktı. Ayrıca su çukurun içindeyken kendini güvende saysa bile eğer oraya mütemadiyen su akmaya devam etmez ise belirli bir süre sonra su buharlaşacak ve çukur kuruyacaktır. Bu ve bunun gibi anlatılara antropik ilke de denir. Yani biz yaşayalım diye evren bizim için tasarlanmış değil biz evrene uyum sağlayabildiğimiz için yaşayabiliyoruz. Ayrıca biz bakıp evreni görebiliyoruz ama biz görelim diye evren var değil evren bu şekilde olduğu için biz de olabiliyoruz ve onu görebiliyoruz. Gördüğünüz, okuduğunuz gibi ortada ne sözüne edildiği kadar üstün, planlı, ayarlı bir düzen var ne de yine sözüne edildiği gibi bir tasarım var.

Değerlendirme ve Sonuç

  Yukarıda açıkladığım gibi delil olarak sunulan bu cümleler aslında bir takım kişilerin doğayı gözlemlenip kendi amacına uygun yanlı çıkarımlarından fazlası değildir. Kısmen doğru bazı iddialar olmasına karşın hepsi eksik, temelsiz, yanlış, çarpıtılmış çıkarımlardan ibarettir. Ayrıca bu çıkarımlardan varılan sonuçlar yine kişisel çıkarımlardır. Herkes evrende bir düzen var gibi görünüyor diyerek bu gözlemden yola çıkarak bir tanrı, bir yaratıcı kavramına ulaşmak zorunda değildir, zaten bu evrende hali hazırda olan her şey evrenin kendi dinamikleri sayesinde olabiliyor olan şeylerdir. 

  Son olarak bu varsayımları doğru kabul etsek bile yine bir sorunla karşılaşıyoruz. Şimdi de size bu sorunu açıklamak istiyorum.

  Diyelim ki bu varsayımlar doğru. Ve evrende gerçekten de süper bir düzen var. Ayrıca evrende her şey sonradan yaratılmak zorunda olsun evren de sonradan yaratılmış olması zorunlu olsun. Ve bunları da bir yaratıcı özellikle bilinçli bir yaratıcı yapmış olsun diyelim. Yine de bu yaratıcının Allah olduğunun kanıtı yoktur. Veya Yehova olduğunun kanıtı da yoktur. Zeus olduğunun da kanıtı yoktur. Bu iddialar, varsayımlar sadece bir tanrının tanrıdan kasıt yaratıcının evreni yarattığına kanıt olabilir. O yaratıcının Allah olduğu veya Yehova olduğu veya Jupiter olduğu Budda olduğu Aken olduğu bunların ayrı olarak kanıtlanması gerekir. Bu tarz iddiların sahipleri "evren sonradan yaratılmaya muhtaçtır demek ki yaratıcı vardır" veya "evrende bir düzen vardır demek ki düzenleyicisi vardır" deyip kestirip atarlar. Bu düzenleyicinin ve düzende tutanın kendi yaratıcıları olduğunu nasıl kanıtlarlar? Tabii ki kanıtlaymazlar. Anlayacağınız bu iddialar sadece DEİZM in ortaya attığı türden bir yaratıcıya kanıt sayılabilir. Şimdi sizin aklınıza gelmesi gereken soru şu : O halde inandığım dini nasıl kanıtlarım? CEVAP: ASLINDA KANITLAYAMAZSIN. Neden? Çünkü din; temelinde inanca dayalı bir sistemdir. Herhangi bir kanıtı olmaz, olamaz, zaten bu kendi yapısıyla çelişir. Eğer kanıt olsaydı herkes o kanıtı test eder sonra da doğru çıktığını görüp demek bu yaratıcı gerçek yaratıcıymış der inanırdı. Fakat elimizde öyle bir imkan yok zaten olmaması da gerekir. Olsaydı zaten ibrahimi dinlerin bir mantığı kalmaz. Çünkü dünya bir test yeridir. İnsanlar yaratıcılarını sınayamaz aksine yaratıcı yarattığı insanları sınar. Aslında bu acı gerçek bizi başka bir noktaya daha götürüyor. Dinlerin ne kadar da kullanıldığının hayatımızın içine zorla sokulup bizi yönlendirdiği bu sayede ortaya çıkıyor. Çünkü dinlerin aslında yaratıcısı ile kulu arasında olması gerekirken toplum ile yaratıcının arasına zorla sokuluyor ve toplumu istenilen şekilde gütmek için kullanıyorlar. Demek dinlerin doğru olduğunu kanıtlayamıyoruz o zaman sen neden inanmıyorsun. Ya gerçekse ya gerçekten varsa o zaman biz yani inanalar bir şey kaybetmez fakat inanmayanlar yani siz sonsuz bir azap çekersiniz argümanı burada devreye giriyor. Ben bu argümana klasik olan yaratıcı senin sırf inanmış olmak için inandığını bilebilir zaten diye cevap vermeyeceğim onun yerine çok daha basit bir cevap vereceğim. Evet doğru olduğunu kanıtlayamayız fakat doğru olamayacağını kanıtlayabiliriz. Hemen başlayalım ilk önce Tevrattan başlayalım. Yani Musevilikten. 

  Bu arada benim dinlerin yanlış olduğunu kanıtlama yöntemim dinlerin yapısına dayanmakta. Dinleri ben şu şekilde görüyorum: tıpkı dünya gibi. Çekirdekte yani temelinde o dinin kutsal kitabı var. Aslında yaratıcısı ve peygamberi de var fakat bunlar bizim inceleyebileceğimiz kavramlar değiller. Bildiğiniz gibi Musa binlerce yıl önce ölmüş bir karakter kaldı ki gerçekten yaşayıp yaşamadığı bile aslında belirli değil. O sebeple elimize geriye kalan tek şey o dine ait kutsallığından emin olduğum son şey ve o dine inanan herkesin ayrım gözetmeksizin kabul ettiği de yegane şey olan kutsal kitapları. Musevilikte bu kitap herkesin bildiği adıyla tevrat yani ESKİ AHİT. Hemen Eski Ahiti açıyoruz ve okumaya başlıyoruz. Bir de ne görelim Tanrı (RAB, Yehova) dünyayı 6 günde yaratmış sonra da dinlenmiş. Neden dinlenir ki bir tanrı? Ancak bir insan dinlenir çünkü yorulur. Ayrıca Tanrı dünyayı şıp diye tek seferde yaratmıyor onun yerine 6 günde yaratıyor ve aynı sümerlerde olduğu gibi yer ve gök diye ikiye ayırıp öyle yaratıyor fakat ilginç olan şu: RAB dünyayı yani sanki bizim şimdiki yaşadığımız dünya gezegenini değil de farklı bir dünyayı yaratıyor gibi gökün kubbe şeklinde olduğu yerden ayrı olduğu. Hatta tanrı ilginçtir bir şeyi yarattıktan sonra onun iyi olduğunu görüyor sanki önceden ne yarattığını yaratacağını bilmiyor gibi bir hali var. Zaten devamını da okursanız insan gibi bir tanrı olduğunu her şeyi bilmediğini görürsünüz. Daha detaylı bir anlatı için şu videoyu tavsiye ederim : Tevrat'ın çelişkileri . Gördüğümüz kadarıyla tevrat kabul edilemeyecek kadar ilginçlikler mantıksızlıklar ve bir tanrıdan beklenemeyecek derecede tezatlıklar barındıran bir kitap. Tanrının kötülük yapanları savunması, iyi olmayan birisini kutsaması, gidip gerçekten bir yerde günah işleniyor mu işlenmiyor mu diye kendisinin bakması gibi şeyler bunlar zaten tek ve süper güçlü evreni yaratabilecek bir tanrının sahip olamayacağı kadar düşük özellikler.  

  İncil veya Yeni Ahit konusunu zaten anlatmaya bile gerek yok. İncil ve İsevilik denen din iznik konsillerinde oluşturulmuş yapay bir dindir. Zaten İsevilik Musevilik gibi dinler bizim bildiğim klasik kur-an ve islam anlayışına uygun dinler değiller. Mesela Eski Ahit denen kitap aslında bir sürü farklı kitaptan oluşuyor ve bu kitapların yazarları hep peygamber, kahramanları hep peygamberler, yine Yeni Ahit de öyle Yeni Ahit de birden fazla peygamber vari insanın kitapları, mektupları anıları toplamından oluşuyor. Zaten orta çağ zamanını biliyoruz. Engizisyon gibi Haçlı Seferleri gibi kavramların yaratıcısı olan dinin doğru olması mümkün müdür? değildir. Ha şu an günümüzde isevilerin bazıları diğer semavi dinlere göre (musevi ve müslümanlar) daha barışçıl yaşarlar, en azından kitaplarında: birisi size tokat atarsa siz ona diğer yanağınızı çevirin gibi barışçıl öğütler yazar. Zaten İsa çektiği çile ile meşhurdur ki gerçekten yaşayıp yaşamadığı veya anlatıldığı gibi yaşayıp yaşamadığı meçhuldür. Zira Kutsal kitaplarda anlatılan kişiler ve olaylar genelde başka inanç ve mitlerden isim gibi unsurların değiştirilerek devşirilmiş versiyonlarıdır. Mesela Nuh tufanı, Musa nın beşiğe konulup nehre bırakılması gibi olaylar özgün olaylar değildir ve pek çoğu aslında başka din ve inanışlardan, kültürlerden kopyalanmış hikayelerdir. Özellikle de Sümerlerden ve o bölgedeki diğer anlatılardan. Bu arada incil ile alakalı ve hıristiyanlık ile alakalı video için bu linke tıklayın.


  Kur'an a gelirsek. Kur'an da diğer kitaplardan çok farklı bir kitap değil aslında. Tek farkı tek bir kişiye inmesi ve bahsettiği ve vahiy aldığını iddia ettiği tanrının gerçekten daha mantıklı olması. Ama bu onun doğru olduğu anlamına gelmez zira her dönemin insanları kendi dönemindeki bilgileri ortaya koyarak yazmışlar kutsal kitaplarını zaten bu yönden de bakarsak biraz insanların düşüncelerenin evrimini de daha iyi görüyoruz. Ayrıca hatılatmakta fayda var o dönemin arapları içinde her ne kadar bugünün arapları gibi araplar olsa da şair ve felsefeci, matematikçi düşünür araplar da çok fazla var bunu da göz önünde bulundurmak gerekli. Bize din dersinde anlatıldığı gibi o dönemin arapları o kadar da cahil insanlar değiller. Yine cahil olanları da var içlerinde ama tamamı da öyle değil. Şimdi gelelim neden kur'an da yanlış. Öncelikle size çok basit bir arapça dil bilgisi kuralı verelim. Abdul : kölesi, kulu demektir. Mesela Muhammedin dedesinin adı Abdul Muttalip yani muttalipin kölesi demektir. İşte burda karşımıza çok ilginç bir durum çıkıyor. Muhammedin babasının adı Abdullah. Yani Abdul Allah türkçesi Allahın kulu demektir veya kölesi. Daha ilginçlikler o dönemden başlıyor. Sonra bakıyoruz üç semavi dinin kurucusu olan peygamberlerin üçünün de babası yok. Musanın babasından zaten hiç bahsedilmiyor. Annesi onu beşiğe koyup dereye koyuyor sadece. İsa zaten babasız doğmuş bir çocuk. Yine Muhammed de babası daha kendisi doğmadan ölmüş ve babası olmadan büyümüş bir çocuk. Bir çocuğun hem de bir de o dönemde babasız doğmasını hayal edin ve getirdikleri dinlere de bakın dinlerde bahsedilen tanrı tıpkı bir baba gibi. Burda da bitmiyor elbette. Dinin kutsal kitabını inceliyoruz ve kişiye özel ayet indiğini görüyoruz hem de öyle ayetler ki Muhammedin istediği herkesle evlenebileceğinden bahseden ayetler. Düşünsenize bir tanrısınız ve tüm insanlığa evrensel bir kitap gönderiyorsunuz tüm zamanlarda uygulanacak iyiyi öğütleyecek kötüyü haram kılacak bir kitap ve daha nicesini içermesi gerekiyor ve siz de tüm kainatı yaratmış olan yüce büyük tanrısnınız ve Ahzap 50 gibi bir ayet yolluyorsunuz ve 63 yıl yaşayacak olan bir insana özel olarak kinlerle evlenebileceğini belirten bir ayet yolluyorsunuz. İlginç değil mi? isteyen ayetin üstüne tıklayarak bahsettiğim ayete bakabilir. Çok ileri götürmeyeceğim bu konuları çünkü isteyen herkes 1 gün boyunca kuranı inceleyerek istediği kadar çelişkili ve insalık dışı ayet bulabilir Mesela dünyanın düz olmasıyla alakalı, depremlerle alakalı modern bilimle çelişen ayetler, kadınların dövülebileceği ile alakalı ayetler, bir erkeğe karşın 2 kadının şahitliğinin geçerli olabileceğinin belirtildiği ayetler, güçsüzken sizin dininiz size bizimki bize diyip daha sonra gücü ele geçirince kafirleri nerede görürseniz öldürün ayetlerine. Ama benim en çok bilmenizi istediğim nokta şu. Nur 33. Bu ayeti okuyup da hala daha inanabilecek bir insan var mıdır merak ediyorum. İlk başta şirinlik yapıyor gibi gözükmesine karşın sonrasında yazan aynen bunlar : (...) Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen câriyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir. evet bu ne demektir? Şu demektir. Bir cariyeniz namuslu kalmak istemiyorsa ona fuhuş yaptırabilirsiniz, zaten siz herhangi bir yoldan cariye elde edip ona istediğiniz şeyi yine yapabilirsiniz belirli sınırlar içerisinde. Devam edelim eğer bir cariyeniz namuslu kalmak istiyorsa siz onu fuhuşa zorlamasanız iyi olur ama ha eğer sahibiniz siz namuslu kalmak istediğiniz halde size fuhuş yaptırıyorsa merak etmeyin Yüce ve bağışlayıcı allah sahibinizin değil fuhuş yaptığınız için sizin günahınızı affediyor. Sahibiniz mi? Bu günah değil ki. Günahlar kitabında cariyeyi fuhuşa zorlamak günah değil olsa olsa kabahat falan olabilir kabahat günah değildir. 

  Gördüğünüz gibi bundan belki 1000 yıl sonra bile yaşayacak olan insanlara güya indirilmiş olan kitapta yazan ayetlere bakın. Cariyenizi fuhuşa zorlamayın. Zorlasanız bile merak etmeyin Allah cariyelerin günahlarını silecek günah işledikleri için. Kur'an tamamen erkek egemen zihniyeti kadınlara ve güçsüz olanlara meşru bir şekilde zulmetsin diye indirilmiş bir kitaptır. Kadınları ikinci sınıf insan olarak görür. Köle almayı falan yasaklamaz. Mesela tüm bu evreni yaratan Allahtan şöyle bir söz asla duyamazsınız: Ben tüm insanları birbirine eşit olarak yarattım ve savaş sonunda ele geçirdiğiniz erkekleri köle, ele geçirdiğiniz kadınları cariye olarak almanızı yasaklıyorum. Bunun yerine olsa olsa en fazla kölelerinize iyi davranın, cariyelerinizi fuhuşa zorlamayın zorlasanız da sıkıntı yok gibisinden ayetler bulursunuz. Ayrıca son olarak islam dininde evlenme yaşı yoktur. Bir erkek istediği yaştan bir kadınla çocuk bile olsa evlenebilir. Eğer isterseniz google kullanarak 9 yaşında bir kızla evlenilir mi dinimiz buna ne der gibisinden aramalar yaparak hatta bizzat Muhammed ve Ayşenin evlenmesini, kaç yaşında evlendiklerini okuyarak ne demek istediklerimi öğrenebilirsiniz. Hatta Erkekseniz 4 tane kadınla evlenebilir, sınırsız sayıda cariye alabilirsiniz. Fakat kadınsanız Tek başınıza şahitliğiniz bile sayılmaz. Böyle bir dine ben bir erkek olarak bile inanmıyorum, Kadınlar nasıl inanıyor aklım almıyor değil alıyor aslında. Okumuyorlar, öğrenmiyorlar biraz da korkuyorlar. Bazen de saçmalıyorlar. Daha önceden bana kadınların aklı azdır o yüzden iki tane kadının şahitliği sayılır bunda da hikmet vardır diyen bir kız arkadaşım olmuştu. 

  Neden Teist, Deist, Agnostik Değilim serisinin ilk bölümünü burada bitiriyorum. Bu bölümde ilk olarak teizmde tanrı iddiası kanıtlanabilir mi bunu inceledik ve bu evrenin sonradan herhangi bir x tanrısı tarafından yaratılmış olsa bile bu tanrı kutsal kitaplarda geçen tanrı mıdır yoksa değil midir incelemelerinde bulunduk ve sonuç: Ortaya atılanlar iddiadır, kestirip atmadır, eksik ve taraflı gözlemlerin yine taraflı çıkarımlarıdır. Bu çıkarımlar tanrıya kanıt olarak verilemez, tanrıya kanıt olarak verilse bile bu tanrının Kur'an'da yazan veya Tevrat'ta veya İncil'de YAZAN TANRININ OLUP OLMADIĞI ayrıca kanıtlanmak zorundadır. Ki böyle bir kanıt yoktur, olamaz da çünkü böyle bir kanıt üretilirse o din hatta dünyanın yaratılış amacı kalmaz çünkü isteyen herkes o kanıtın doğruluğunu test edip gerçekten doğruysa doğru olduğunu görüp o dine inanır ve ortalıkta sınav yapmanın bir anlamı kalmaz. Fakat kutsal olduğu söylenen kitaplar incelenerek bu kitaplar gerçekten bir tanrı tarafından yazılıp gönderilmiş mi yoksa bazı insanlar kişisel çıkarları için bu kitapları mı yazmışlar bunu anlayabiliriz ki zaten inceleyip anladık. Siz de inceleyin, okuyun ve kendiniz karar verin. Bir dahaki bölüm veya bölümlerde de neden deist veya Agnostik olmadığımı anlatacağım.

  Saygılar sevgiler güzel insanlar. Düşüncelerinizi saygı çerçevesinde yorum olarak belirtebilirsiniz. Hatalı bulduğunuz yerleri düzeltebilirsiniz. 







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Olması Bir Filmi İzlenmez Kılar mı?

    Geçenlerde bir arkadaşıma bir film önerdim. Muhtemelen izlemişsinizdir. Filmin adı Forrest Gump. Ben normalde bu filmi 1998 yapımı sanıyordum. Meğersem film 1994 yapımıymış. Her neyse arada sadece 4 yılcık var ne olacak diyebilirsiniz ve haklısınız size katılıyorum. Sonuçta ikiside eski filmler.    Peki önerimin sonrasında ne oldu? Filmin yapım yılını gördü ve 1994 mü sg dedi bana. Ben de sen filmden ne anlarsın kültürsüz yaratık gibi bir söz söyledim ona. Elbette arkadaşımın böyle bir tepki vermesini anlıyorum aşırı derecede haksız sayılmaz. Çünkü bir noktada ben de eski filmlere böyle ön yargılıydım, sonra bir noktada kırdım bu ön yargıyı.     Starwars sever misiniz? Hiç duydunuz veya izlediniz mi? Starwars güzeldir. Tavsiye ederim. Yüzüklerin efendisi gibi iyi ve kötünün mücadelesini işleyen etkili bir şekilde izleyen nadir filmlerdendir diyebilirim. Ben de çoğu insan gibi eski filmlere karşı ön yargılıyken (elbette 99 yapımı- 98 yapımı filmleri izlemişliğim vardı) bir gün evde

Patates Kızartmaları ve Mutluluk

   Merhaba. Size kısa bir yazıda son zamanlarda yaşadığım ve beni mutlu eden bazı şeyleri anlatmak istiyorum. Bu yazı uzaktan bakınca size belki biraz şükürcü gelebilir ama kesinlikle öyle değil. Sadece birkaç yaşanan durum ve bu durumlar karşısında hissettiklerimi paylaşmak istiyorum.     Hani söylenegelen bir şey, bir soru var ya; mutluluk nedir? Ne olsa sizi mutlu ederdi? Hiç düşünüyor musunuz bunu? Bilmiyorum. Ben de çok fazla düşünmüyorum aslında. Yalnızca mutlu olduğumda hatırlıyorum bunu. Peki nasıl mutlu olduğumu öğrenmek ister misiniz?    Belki size anlamsız gelecek bunlar. Ama lütfen sadece bir an olsun beni anlamaya çalışın. Ben patates kızartmasını çok severim biliyor musunuz. Ama öyle gelişi güzel kızartmalardan bahsetmiyorum. Böyle şekli güzel olan, güzel kızarmış ve en önemlisi de sıcak olmalı. Sıcak olmayınca sevmiyorum. Belki siz de böylesinizdir. Peki toplu bir yaşam alanında yaşıyorsanız neler olur? Yemekler pek güzel olmaz genelde. Patatesler soğuktur, birbirine yap

Unutmak İstiyorum

    Keşke bir tuş olsa. Rengi önemli değil; size hangisi hoş geliyorsa o olabilir. Kırmızı mesela. Genelde filmlerde tuşlar kırmızı renkli oluyor. Gerçi gerçekte de kırmızı renkli oluyorlar. Neyse işte. Bir tuş olsun demiştik ama bu tuş gerçekte değil zihnimizde olsun? Evet evet zihnimizde. Böyle gidip elinizle ulaşabileceğiniz bir noktada değil. Bu bir şans olsa, o tuşa uzanıp bastığınızda bazı durumlar gerçek olsa yapar mıydınız?     Tabi olabilecek durumlar tamamen gerçekçi, mesela o tuşa bastığınızda geçmişe gidemiyorsunuz, yalnızca ileriye dönük olaylar olabiliyor. Mesela hafızanızdan bazı olayları silme şansı veriliyor size. Kötü, veya gereksiz, ya lanet olsun keşke yaşanmasaydı dediğimiz türden olaylar, unutmak istiyorum dediğimiz olaylar? Ne dersiniz? Keşke olsa ama olmayacak.   Yaşım ilerledikçe keşke unutsam dediğim olayların sayısı artıyor. Sizin de artacak. illa kötü yönde değil. İyi yönde de. Keşke okuduğum veya izlediğim bir filmi unutsam da tekrar izlesem ve aynı duygula