Ana içeriğe atla

Tüm su kuyularının çoktan açılmış olması gerekmez miydi?


  İş yapıyorum! Bakın ama yapmıyor muyum? Çok komik. Değil mi? Değil. Çünkü gülmiyoruz, gülmüyorum, kimse gülmüyor. Gülenler de var. Ama onlar da komik olduğundan gülmüyorlar. Tarjigülüyorlar. 

  Bazı dernekler, vakıflar, kurumlar sizce ne yapıyor? Aynen bildiniz iş yapıyorlar? Bence yapmıyorlar. Hepsi değil ama çoğu böyle. Neden böyle bir sonuca vardım peki? Hemen açıklayayım. Çünkü sonuçlar var. Sonuçlar var ve ben de sonuçları analiz ediyorum size de nasıl analiz ettiğimi anlatacağım. 

  Şu şekilde düşünmeye başlıyorum. Ortada bir sorun var, bu sorunu çözmek isteyen birileri var. Ve sorunu çözmeye başlıyorlar. Bir süre sonra sorun çözülür ve herkes dağılır. Bu denklemin işe yaramaması için iki durum olabilir ya sürekli yeni sorunlar eklenmesi gerek ya da sorun çözenlerin sorunu çözmemesi çözüyor gibi yapması veya pes edip gitmesi gerek. Değil mi sizce de böyle değil midir. Şimdi vakıf dernek gibi yardım kuruluşu gibi şeyleri ele alalım. Bu tarz bir kurum gerçekten çalışıyorsa ve biz buna gerçekten eminsen fakat mücadele ettiği sorun tükenmiyorsa demek ki sürekli çözülmesi gereken yeni sorunlar geliyordur. Buraya bir not ekleyeyim. Sorun derken evrensel bir dil ile sorun demek istiyorum. Bazıları için sorun diyince akıla serseri veya kötü bir şey kötü bir çağrışım gelebilir. Ben o şekilde kötücül bir anlam yüklemiyorum, kendimi açıklamak zorunda hissetmem bile aslında durumun vahametini gösteriyor ama neyse. Sadece yapılması gereken iş anlamında, gönüllülük gerektiren vicdani görevler gibi bir anlamda kullanıyorum sorun kelimesini. Peki şimdi devam edelim. Mesela kansere hastalarına yardımı esas alan kurumlrın kanser hastalığını yenmesi mümkün değildir. Neden değildir çünkü bu kurumlar kansere sebep olan etkenlerle savaşmıyordur, veya kansere tedavi olabilecek bir ilacın peşinde değilleridir zaten bu çok üstün vasıflar gerketiren zor bir iştir gibi zaten aşırı zor bir iştir ayrıca bu tarz kurumların öyle bir varlık iddiası da yoktur. Onlar sadece kanser hastalarına yardım eder ve etmeye devam edeceklerdir çünkü sürekli kanser hastaları olmaya devam edecektir. Bu normal bir durum peki ya sorunlu olanlar hangileri. Mesela afrikada su kuyusu açan kurumları ele alalım. Bu kuyular neden sürekli açılıyor ama bir türlü bitmiyor? Yoksa bu iş bir şova mı dönüştü? Yoksa bu bir “iş” e mi dönüştü. Bakın biz su kuyusu açıyoruz bize para verin de sevindirin şu fakirlerli diyerekten devasa paraları toplayıp, göstermelik iki üç kuyu açıp geri kalan parayı cukkalıyor musunuz yoksa? 

  Bu konu sosyal ve toplumsal olaylarla mücadele eden örgütleri inceleyen şekilde geliştirilecektir. Tabii kuyulara düşmezse.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Saf İyilik İmkansızdır (1)

     Size bir iki süslü, bir iki de süsüz kelime kullanarak iyilik diye bir şeyin olmadığını olamayacağını, bunun imkansız olduğunu, olsa bile sanal olduğunu anlatacağım. Sanal derken demek istediğim insanları kapsamayan bir şey olması. İnsan dışında bir canlı veya cansız varlık iyilik yapabilir fakat bu sefer de o canlının veya cansızın yaptığı şeyin iyi veya kötü olmasını yine biz insanlar değerlendirdiğimiz için bize bağlı olan fakat bizim yapamadığımız bir kavramdan söz ediyorum.   Peki neden böyle düşünüyorum? Çünkü böyle düşünmem için geçerli sebeplerim var ve bunları size sıralayacağım ve düşünmenizi istiyorum; vermek istediğiniz mantıklı bir cevap varsa e-posta olarak veya yorum olarak yazın okumaktan memnun olurum.   Şimdi gelelim iyilik var mıdır? Elbette iyilik vardır. Zaten benim düşünceme göre bir şey yoksa o şeyden haberimiz olmaması gerekir. Ha böyle dediğim zaman hemen şap diye bana yapıştırın o zaman neden ateistsin o halde tanrı var senin düşün...

Bilmemekception

Alışmışız. Neye alışmışız? Düz görmeye. Yüzeysel ve sığ görmeye alışmışız. Tıpkı sigara içmeye, şeker kullanmaya veya sabah kahvaltı yaparken haber izlemeye alışmak gibi. Bu alışkanlıkların bazılarından kurtulmak kolay bazılarından zor. Eğer yeterince yapmazsanız bu aktiviteleri yapmanın artık aklınıza gelmediğini fark edeceksiniz. Yüzeysel veya sığ görmekten kurtulmak ise neredeyse imkansız. Çünkü bu durumda olan bir insan hangi durumda olduğunu bilmiyordur. Bilmemek ne kadar kötüyse bilmediğini bilmemek, hatta bilmediğini bilmediğini bilmemek; bilmemekception durumunda olmadığımızın hiçbir kanıtı yok. Tanrı bile bilmediği bir şey olup olmadığını bilemez. Tanrının olup olmadığını bilmiyoruz fakat biz varız. Bizim durumuzu açıklayan çok sevdiğim bir alegori var. Hiç yağmur yağarken evinize yürüdünüz mü? Peki yere bakarak yürüdünüz mü? O şeye dikkat ettiniz mi? Evet su birikintisine. İşte sonraki sefer o su birikintisine daha dikkatli bakın. Çünkü o çok ilginç bir düşünceye sahip...

Herşeyi Bilme Sorunu

    Tanrı eğer her şeyi biliyorsa bu bilginin hep bizim ile olan kısmına değinmiştim fakat bundan daha ilginç olan bir şey karşıma çıktı eğer her şeyi biliyorsa kendi yapacağı her şeyi de biliyordur. O zaman kendi yapacağı şeyleri önceden biliyorsa kendi yapacağı şeyler demek ki önceden belirlidir. O halde tanrının da kaderi vardır. Ve özgür iradesi yoktur. Kendisi de bir kukladır. Sadece ipleri görebilen bir kukla olur. Bu yaklaşım zamandan bağımsız olma argümanı ile çürütlemez çünkü bir varlık zamandan bağımsız olamaz aslında.    Neden olamaz çünkü bu evrenle ilişkisi vardır.      Bir şeyi yapacaksa eğer mesela bir peygamberine vahiy gönderecekse ilk önce onun doğduğu zamanı beklemesi gerekir. Zaman konusu çok karmaşık. Tartışması zevkli ve beyin zorlayıcı. Daha fazla insanla bu konuyu konuşmak ve tartışmak isterim.      Peki zamandan bağımsız bir varlık zamanı nasıl algılar? Tüm zamanları aynı anda algılaması gerekir muhtemelen. Bu da...