Ana içeriğe atla

At Koşturma Hürriyetinin Geometrisi


     Hiç bir at gördünüz mü? Peki ata binen bir adam? Peki 4 nala at koşturan bir adam? Son olarak bir topluluk içinde kafasına göre at koşturan ve sağa sola emirler yağrdıran (eyyyy, sen kimsin gibi) sözleri meşur olan birisini gördünüz mü? O halde hazır olun ve atlarınızı saklayın. Görürsem fısıldarım.

     At koşturma hürriyetini anlamak için öncelikle toplumu anlamak gerekir. Toplumu kimler oluşturur ve insanları nasıl profillere ayırabiliriz bunun üzerine bir makale yayınlayacağım ilerde ama mecburen diğerlerinin spoilerini vermek durumundayım. Benim ölçümlerime göre bu diğerlerinin oranı %40 civarı. Peki kimdir bunlar ve at koşturma hürriyetiyle ne alakası var. Öncelikle burda kimseyi diğerleştirme ve ötekileştirme yok sadece bir nickname bu istersen bayagalar veya gözlüklü atlar diyebilirsin diğerlerine. Üzerine oturduğum organı sağlama aldığıma göre devam edebiliriz. Bu diğerleri dediğimiz insanlar aslında bir pradoksun sonuçlarıdır sadece. At koşturma hürriyeti de özünde bu pradoksla ilgilidir. Diğerleri Recep İvedik olarak bildiğimiz kurgusal karakterin esinlendiği gerçek kişilerdir diyebiliriz kısaca fakat fazla kısa olur. Bu yüzden elimize bir A4 alıyoruz(araba değil kağıt). Sonra ortalara biyere bir nokta koyuyoruz. Bu nokta bizim R noktamız olacak(Recep İvedik noktası). Sonra bu noktayı merkez kabul ederek 5,65 cm yarıçaplı bir çember çiziyoruz. Sonra aynı merkez noktasını kullanarak 3.6 cm yarıçaplı bir çember daha. Küçük çemberi tarıyoruz. İşte bu küçük çember bize diğerlerini veriyor(Dışındakiler farklı bir makalede). R noktasından ne kadar uzaklaşırsak diğerlerinden de o kadar uzaklaşıyoruz. R noktasına en yakında olanlar, en vahim durumda olanlar Palu ailesi gibi. İşte bu eğitimden nasip almamış kitle masum olmayan ve tehlikeli bir güç meydana getiriyor. Bu öylesine bir güç ki hiçbir silahla kıyaslanamaz bana göre. Bu topluluk da kendilerine benzeyen bir kişiye tüm çemberi altın tepside sunarsa başa getirdikleri kişi de bu güruhun adeta domestosu olan eğitimin içine halay çeker. Bu sayede daha az domestos daha büyük bir yarı çapa sahip küçük çember oluşur. En az üç tane küçük çembercik politikası küçük çemberin büyümesini sağlar ve geleceğini sigortalar. Yeni küçük çember de kendilerine benzeyeni başa getirir ve böyle devam eder.

     Sonucunda R noktasınından gelen bir kişi aslında hiçbir özelliği olmamasına rağmen dünya liderine dönüşür(!). Hasar da geriye kalan alana olur sandınız ama yanılıyorsunuz. Bu süreç sonunda sürekli altı içi her yeri kemirilen ve R noktasına yakın olanların daha fazla at almaya başladığı bu çember artık çember değildir. Hiç bir şey değildir. 100 yıl sonra tarih kitaplarında yer alacak bir R noktasıdır sadece.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Olması Bir Filmi İzlenmez Kılar mı?

    Geçenlerde bir arkadaşıma bir film önerdim. Muhtemelen izlemişsinizdir. Filmin adı Forrest Gump. Ben normalde bu filmi 1998 yapımı sanıyordum. Meğersem film 1994 yapımıymış. Her neyse arada sadece 4 yılcık var ne olacak diyebilirsiniz ve haklısınız size katılıyorum. Sonuçta ikiside eski filmler.    Peki önerimin sonrasında ne oldu? Filmin yapım yılını gördü ve 1994 mü sg dedi bana. Ben de sen filmden ne anlarsın kültürsüz yaratık gibi bir söz söyledim ona. Elbette arkadaşımın böyle bir tepki vermesini anlıyorum aşırı derecede haksız sayılmaz. Çünkü bir noktada ben de eski filmlere böyle ön yargılıydım, sonra bir noktada kırdım bu ön yargıyı.     Starwars sever misiniz? Hiç duydunuz veya izlediniz mi? Starwars güzeldir. Tavsiye ederim. Yüzüklerin efendisi gibi iyi ve kötünün mücadelesini işleyen etkili bir şekilde izleyen nadir filmlerdendir diyebilirim. Ben de çoğu insan gibi eski filmlere karşı ön yargılıyken (elbette 99 yapımı- 98 yapımı filmleri izlemişliğim vardı) bir gün evde

Patates Kızartmaları ve Mutluluk

   Merhaba. Size kısa bir yazıda son zamanlarda yaşadığım ve beni mutlu eden bazı şeyleri anlatmak istiyorum. Bu yazı uzaktan bakınca size belki biraz şükürcü gelebilir ama kesinlikle öyle değil. Sadece birkaç yaşanan durum ve bu durumlar karşısında hissettiklerimi paylaşmak istiyorum.     Hani söylenegelen bir şey, bir soru var ya; mutluluk nedir? Ne olsa sizi mutlu ederdi? Hiç düşünüyor musunuz bunu? Bilmiyorum. Ben de çok fazla düşünmüyorum aslında. Yalnızca mutlu olduğumda hatırlıyorum bunu. Peki nasıl mutlu olduğumu öğrenmek ister misiniz?    Belki size anlamsız gelecek bunlar. Ama lütfen sadece bir an olsun beni anlamaya çalışın. Ben patates kızartmasını çok severim biliyor musunuz. Ama öyle gelişi güzel kızartmalardan bahsetmiyorum. Böyle şekli güzel olan, güzel kızarmış ve en önemlisi de sıcak olmalı. Sıcak olmayınca sevmiyorum. Belki siz de böylesinizdir. Peki toplu bir yaşam alanında yaşıyorsanız neler olur? Yemekler pek güzel olmaz genelde. Patatesler soğuktur, birbirine yap

Unutmak İstiyorum

    Keşke bir tuş olsa. Rengi önemli değil; size hangisi hoş geliyorsa o olabilir. Kırmızı mesela. Genelde filmlerde tuşlar kırmızı renkli oluyor. Gerçi gerçekte de kırmızı renkli oluyorlar. Neyse işte. Bir tuş olsun demiştik ama bu tuş gerçekte değil zihnimizde olsun? Evet evet zihnimizde. Böyle gidip elinizle ulaşabileceğiniz bir noktada değil. Bu bir şans olsa, o tuşa uzanıp bastığınızda bazı durumlar gerçek olsa yapar mıydınız?     Tabi olabilecek durumlar tamamen gerçekçi, mesela o tuşa bastığınızda geçmişe gidemiyorsunuz, yalnızca ileriye dönük olaylar olabiliyor. Mesela hafızanızdan bazı olayları silme şansı veriliyor size. Kötü, veya gereksiz, ya lanet olsun keşke yaşanmasaydı dediğimiz türden olaylar, unutmak istiyorum dediğimiz olaylar? Ne dersiniz? Keşke olsa ama olmayacak.   Yaşım ilerledikçe keşke unutsam dediğim olayların sayısı artıyor. Sizin de artacak. illa kötü yönde değil. İyi yönde de. Keşke okuduğum veya izlediğim bir filmi unutsam da tekrar izlesem ve aynı duygula