Ana içeriğe atla

Bir ADAMIN hikayesi

    Çoğumuz kendimizi şansız, bahtsız sayarız çok kerelerde. Ben de bazen böyle diyorum. Ama bir yandan da bakınca aslında ne kadar şanslı olduğumu fark ediyorum. Gerçekten şu da olsa bu da olsa dediğim şeyler var; insanız sonuçta. Ama şunu da biliyorumki istediğim şeylere sahip olsaydım yine de başka şeyler isteyecektim. Elbette bu hiçbir şey istememeliyiz anlamına gelmemeli. Sadece mütevazi ve minimalist bir yaşamın bir noktada gerekli olduğu fikri zira başka türlü huzur bulabileceğime inanmıyorum. Neyse bugün konu ben değilim. Bu gün size fedakarlık, tevazu ve başarıyla dolu bir hayatın öyküsünü anlatmak istiyorum. Elbette bazı detayları atlayacağım çünkü benim de eksik olduğum noktalar var. Ama yine de imrendiren, motive eden, ışık aşılayan bu hikayeyi sizin de duymanızı istiyorum. Çünkü yaşlı da olsa o sıfat, hala genç ve dinamik, ne çok acı, ölüm ıstırap gördü o gözler ama hala ışıl ışıl parıldıyor. Keşke siz de görebilseydiniz.

   Hikayemizin kahramanın ismini fazla bilmeye gerek yok. Zira o aslında her birimiz. Sen ben o, içimizden bir parça. Durumu iyi bir adam. En azından bize söylediği kadarıyla öyle biliyoruz. Boksla uğraşıyor. Kavga etmeyi dövüşmeyi seviyor kendi değimiyle. Hatta o dereceki dışarı çıkıp aranıyor. Kavga etmek istiyor dövüşmek istiyor. Ama öyle masum veya sıradan insanlarla değil. Bilerek isteyerek arıza tiplerin olduğu muhitlerde dolaşıyor ki kavga edebilisin. Tabi genç o zamanlar, kanı kaynıyor. Ne olur dersiniz her genç gibi o da büyüyor ve artık kuşun yuvadan uçma zamanı geliyor. Burda bir parantez açmak istiyorum çünkü her ne kadar kendisini kuş olarak belirtsem de kartal gibi şahin gibi baykuş gibi bir adamdır kendisi. Seksenli yılların ortalarında bulunuyoruz. Kahramanımız liseden mezun oluyor ve esaslı bir okulda hukuk fakültesi kazanıyor. Tabi o zamanlar hukuk kazanmak şimdiki gibi basit bir şey değil. Zaten sayılı sayıda var puanları yüksek. Anlayacağınız zoru başarıp giriyor okuluna. Tabii o zamanlar hain bölücü terör örgütü daha yeni yeni doğduğu palazlandığı zamanlar. Her gün haberlerde ölüm haberleri, şehit haberleri. Hain örgüt çoluk çocuk demeden öldürüyor, katlediyor. Köyleri basıyor sen devlete yardım ettin diyor öldürüyor sen mitçisin diyor öldürüyor. Öldürmek ne kolay. 2-3kg ağrılığında güç uygulamanız gereken bir mekanizma vardır. Adı literatürde tetik olarak geçer. Silahınızı bir hedefe doğrulttuktan sonra işte o mekanizmayı çekerseniz ve kurşunlarınız hedefini bulursa bir can alırsınız. Düşünün haberlerde hep bunlar. Bizim kahramanımız da bu haberleri görünce hayatında bir değişiklik yapmak istiyor. Onu hangisi etkiledi bilmiyorum. Sizi hangisi etkiledi? Veya etkiledi mi? Ara sıra şehitleri açar okurum. Nice şehitler nice şehitler. Şehit diyince bazı kesimin aklına askerler geliyor sadece. Ne kadar da acı. Düşmanımız böyle istiyor çünkü. Hiç şehit öğretmen olur mu? Olur işte. Oluyor. Daha 21-22 yaşlarında şehit olan öğretmenlerimiz var. Lütfen birisi bana açıklayabilir mi? Lütfen birisi bana alfabedeki yirmi dokuz harfi yan yana anlamlı bir şekilde sıralayarak şu cevabı versin: Neşe Altan öğretmen neden şehit edildi? Neden lütfen birisi yanıt versin. Suçu neydi? Yoksul gariban köy çocuklarına yardım etmek mi? Onlara bilimin bilginin ışığında bir şeyler öğretmek mi? Neydi lütfen söyleyin? O topraklarda doğmamıştı ama oralara severek gitmişti eminim. Peki onun neşesini neden söndürdünüz? Şehit olduğunda benimle aynı yaştaydı. Belki sizinle de aynı yaştadır. Yaşasaydı şu an 50 yaşında olacaktı. Belki anneniz belki de anneanneniz yaşında. Emekli olurdu belki. İşte böyle haberler gördü. Sonrasında bir karar verdi. Okulunu bıraktı ve asker olmaya karar verdi. Yapmayabilirdi. Neme lazım diyebilirdi. Bana ne abi ben bölümümü kazanmışım hayatımı kurtarmışım diyebilirdi ve haberleri kapatabilirdi. Ama gece yastığa kafasını koyduğunda orada mutlu değildi anlaşılan. Sonrasında çok sevdiği bölümünü bırakıp jandarma astsubayı okulunu kazandı. Sonrasında okulu bitirdi ve komando eğitimi almaya gitti. Komandosunu bitirdikten sonra tayini insanların tatil yapmaya gittiği bir şehire çıktı. Bazılarının tatil yaptığı bazılarının eğlendiği gezdiği sahillerinde denize girdiği güzel bir kent. Yine bir nokta. İnsanın Kaderi ve kişiliği işte böyle noktalarda değişiyor ve şekilleniyor bence. Şimdilerde pek çok kişinin dediği gibi: abi çok süper yerdeyim rahat yerdeyim. Rahat iş ya. Ben maaşıma bakarım. Ben anlamam abicilik oynayabilirdi. Ama o üniformayı böyle bir amaç için giymemiştiki o. Eminim yine gece kafasını yastığına koyduğunda rahat değildi ve dilekçe yazdı. Doğuda çalışmak istiyordu. Gitti. Sonunda amaçladığı hedefine ulaşmıştı. Nice operasyonlara gitti. Nice başarılar elde etti. Nice birliklerde çalıştı. Daha sonrasında sınavlara girdi ve subay oldu. Subayken yine kendisini defalarca kanıtladı. Operasyonda yaralandı. Gazilik ünvanını elde etti. Vardığı mertebeyi siz düşünün artık. 

   Sonrasında kendi mezun olduğu komando okuluna geri döndü. Ama bu sefer öğrenci olarak değil öğretici olarak. Kartal yuvaya geri dönmüştü. Ama bu sefer toy bir uçucu olarak değil, usta bir avcı olarak. Bir sürü genç delikanlı yetiştirdi, deneyimlerini ve bilgilerini aktardı onlara. Ne fark ettim biliyor musunuz. Gözlerindeki ışık hep aynı. Bazı insanlar böyledir işte. Umut aşılarlar, örnek olurlar. O da öyle yaptı. Umut olmak ne güzel şey. Eminimki Hayatının bir noktasında temas ettiği herkesin hatırasında hep güzel, olumlu, mutlu bir iz bırakmıştır güzel insan. 

  Yapacaklar bitmiyor. En başında bıraktığı hukuk fakültesi bir af çıkarttı. Neden olmasın dedi. Hem asker hem hukukçu olmak? Af hakkını kullandı ve yıllar önce bıraktığı hukuk fakültesinde tekrar okumaya başladı. Tabi hem askerlik görevini yerine getiriyor hem de aynı zamanda hukuk okuyordu. Onu da tamamladı. Artık teknik olarak bir hukukçuyduda. Bir asker, bir jandarma, bir komando, bir hukuk adamı. Bir ömüre ne kadar da çok şey sığıyor. Sonrasında teşkilat ondan yuvada yararlanmak istedi. Bu kadar önemli bir adamı hukukla ilgili dersler vermesi için ikna ettiler. 

   Ne fark ettim biliyor musunuz? Yıllarca kelle koltukta o tepe senin şu dağ benim dolaşmış. Helikopterle bir yere bırakılıp görev ifa etmiş, dağlarda günlerce yatıp kalkmış bir adam. Hukuk bitirmiş. Alt bir mertebeden başlayıp en yükseklere kadar tırmanmış. Ciddi anlamda başarıdır bu. Ama sıfır ego. Şeker gibi bir adam. Bir zamanlar çatıştığını, gerektiği yerde düşman unsurlarını avladığını vs aklınıza getiremiyorsunuz. O kadar başarısına rağmen ne size ne kendi altındakilere tepeden yüksek bir gözle bakmıyor, gülüyor, gülümsüyor, yanlış varsa öğretici bir şekilde düzeltiyor, öğretiyor. Dedim ya size umut aşılıyor, ışık saçıyor. Varlığıyla motive kaynağı oluyor. 

  Umarım bir gün biz de böyle bir insan olabiliriz. İşte ne diyorduk? Şans değil mi. Ben kendimi böyle bir insanı tanıyabildiğim için ve size aktarabildiğim için şanslı sayıyorum. Umarım siz de kendinizi şanslı sayarsınız. Şans işte. 

Işık sizinle olsun. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Olması Bir Filmi İzlenmez Kılar mı?

    Geçenlerde bir arkadaşıma bir film önerdim. Muhtemelen izlemişsinizdir. Filmin adı Forrest Gump. Ben normalde bu filmi 1998 yapımı sanıyordum. Meğersem film 1994 yapımıymış. Her neyse arada sadece 4 yılcık var ne olacak diyebilirsiniz ve haklısınız size katılıyorum. Sonuçta ikiside eski filmler.    Peki önerimin sonrasında ne oldu? Filmin yapım yılını gördü ve 1994 mü sg dedi bana. Ben de sen filmden ne anlarsın kültürsüz yaratık gibi bir söz söyledim ona. Elbette arkadaşımın böyle bir tepki vermesini anlıyorum aşırı derecede haksız sayılmaz. Çünkü bir noktada ben de eski filmlere böyle ön yargılıydım, sonra bir noktada kırdım bu ön yargıyı.     Starwars sever misiniz? Hiç duydunuz veya izlediniz mi? Starwars güzeldir. Tavsiye ederim. Yüzüklerin efendisi gibi iyi ve kötünün mücadelesini işleyen etkili bir şekilde izleyen nadir filmlerdendir diyebilirim. Ben de çoğu insan gibi eski filmlere karşı ön yargılıyken (elbette 99 yapımı- 98 yapımı filmleri izlemişliğim vardı) bir gün evde

Patates Kızartmaları ve Mutluluk

   Merhaba. Size kısa bir yazıda son zamanlarda yaşadığım ve beni mutlu eden bazı şeyleri anlatmak istiyorum. Bu yazı uzaktan bakınca size belki biraz şükürcü gelebilir ama kesinlikle öyle değil. Sadece birkaç yaşanan durum ve bu durumlar karşısında hissettiklerimi paylaşmak istiyorum.     Hani söylenegelen bir şey, bir soru var ya; mutluluk nedir? Ne olsa sizi mutlu ederdi? Hiç düşünüyor musunuz bunu? Bilmiyorum. Ben de çok fazla düşünmüyorum aslında. Yalnızca mutlu olduğumda hatırlıyorum bunu. Peki nasıl mutlu olduğumu öğrenmek ister misiniz?    Belki size anlamsız gelecek bunlar. Ama lütfen sadece bir an olsun beni anlamaya çalışın. Ben patates kızartmasını çok severim biliyor musunuz. Ama öyle gelişi güzel kızartmalardan bahsetmiyorum. Böyle şekli güzel olan, güzel kızarmış ve en önemlisi de sıcak olmalı. Sıcak olmayınca sevmiyorum. Belki siz de böylesinizdir. Peki toplu bir yaşam alanında yaşıyorsanız neler olur? Yemekler pek güzel olmaz genelde. Patatesler soğuktur, birbirine yap

Unutmak İstiyorum

    Keşke bir tuş olsa. Rengi önemli değil; size hangisi hoş geliyorsa o olabilir. Kırmızı mesela. Genelde filmlerde tuşlar kırmızı renkli oluyor. Gerçi gerçekte de kırmızı renkli oluyorlar. Neyse işte. Bir tuş olsun demiştik ama bu tuş gerçekte değil zihnimizde olsun? Evet evet zihnimizde. Böyle gidip elinizle ulaşabileceğiniz bir noktada değil. Bu bir şans olsa, o tuşa uzanıp bastığınızda bazı durumlar gerçek olsa yapar mıydınız?     Tabi olabilecek durumlar tamamen gerçekçi, mesela o tuşa bastığınızda geçmişe gidemiyorsunuz, yalnızca ileriye dönük olaylar olabiliyor. Mesela hafızanızdan bazı olayları silme şansı veriliyor size. Kötü, veya gereksiz, ya lanet olsun keşke yaşanmasaydı dediğimiz türden olaylar, unutmak istiyorum dediğimiz olaylar? Ne dersiniz? Keşke olsa ama olmayacak.   Yaşım ilerledikçe keşke unutsam dediğim olayların sayısı artıyor. Sizin de artacak. illa kötü yönde değil. İyi yönde de. Keşke okuduğum veya izlediğim bir filmi unutsam da tekrar izlesem ve aynı duygula